EKONOMI POLITIK

Enflasyon
Ana Sayfa | Kitap | Piyasa Analizleri | Televizyon Programi | Altin | Avrupa Birligi | Bankacilik | Enerji - Petrol | Enflasyon | Gelir Dagilimi | Iktisat Bilimi Tartismalari | Kalkinma | Kapitalizm | Makroekonomi | Maliye | Rekabet - Marka | Tesvikler - Devlet Yardimlari | Uluslararasi Kuruluslar | Ulkeler | Kuzey Afrika ve Ortadogu | Duyurular | Önerilen Siteler | Veriler | Iletisim

 

ENFLASYON HEDEFLEMESİ VE TÜRKİYE’DE

UYGULANABİLİRLİĞİ

 

MURAT KAYKUSUZ
 

ÖZET

 

Enflasyon, hemen her ülke ekonomisinin değişik dönemlerde önemli sorunlarından birisi olmuştur. Özellikle maaş ve ücretle çalışanların satın alma gücünde önemli aşınmalarına yol açan enflasyon, Türkiye’de de uzun yıllar boyunca ekonomiyi olumsuz etkilemiştir. 1990’lı yıllardan itibaren, önce Yeni Zelanda’da, ardından diğer gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, enflasyonla mücadele etmek amacıyla, enflasyon hedeflemesi uygulamasına gidilmiştir. Bu uygulama yaygınlaşmış ve enflasyon hedeflemesi günümüzde birçok ülkenin merkez bankasının birincil amacı haline gelmiştir. Bu çalışmada enflasyon hedeflemesi uygulamasının önkoşulları; bu uygulamanın avantaj ve dezavantajları; gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde (ülke örnekleriyle) enflasyon hedeflemesinin karşılaştığı güçlükler, başarısı ya da başarısızlığı; Türkiye’de enflasyon hedeflemesinin uygulanabilirliği konuları incelenmiştir.
 

GİRİŞ

 

Enflasyon, XX. Yüzyıl boyunca gerek politikacıların gerekse ekonomiden sorumlu bürokratların üstesinden gelmeleri gereken en büyük sorunların başında gelmiştir. Özellikle, memur, işçi gibi sabit geliri olanların fakirleşmelerine neden olan enflasyon, çalışmadan para kazanan rantiye kesiminin de milli gelir dağılımında yüksek pay almalarında ve gelir dağılımı adaletsizliğine yol açmada önemli bir rol oynamaktadır.

 

Enflasyonla mücadele için çeşitli ekonomi politikaları uygulanmaktadır. Bu çalışmada, para otoritelerinin enflasyonla mücadelede 1990’lı yıllardan itibaren uygulamaya başladıkları enflasyon hedeflemesi politikası incelenecektir.

 

Çalışma altı bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, enflasyon ve enflasyon hedeflemesinin literatürdeki değişik tanımları yer almaktadır. İkinci bölümde, enflasyon hedeflemesi uygulamasının önkoşulları ve merkez bankası ile hükümetin almaları gereken önlemlere değinilmiştir. Enflasyon politikası uygulamasının avantaj ve dezavantajlarına üçüncü bölümde yer verilmiştir. Dördüncü bölüm ise ülke örnekleriyle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki enflasyon hedeflemesi uygulamasına ayrılmış ve gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkelerin bu uygulamada karşılaştıkları sorunlar irdelenmiştir. Beşinci bölümde, enflasyon hedeflemesi politikası Türkiye açısından irdelenmiştir. Son bölüm olan sonuç bölümünde ise çalışmanın kısa bir özeti ve Türkiye açısından enflasyon hedeflemesi uygulaması konusunda varılan sonuç yer almaktadır.

 

1. ENFLASYON VE ENFLASYON HEDEFLEMESİ

 

1.1. Enflasyonun Tanımı

 

Enflasyon, fiyatların genel seviyesindeki artış olarak tanımlanmaktadır[1]. Enflasyonun bir başka tanımı, fiyatların sürekli az ya da çok önemli miktarda genel bir biçimde yükselmesidir[2]. İlker Parasız, enflasyonu fiyatlardaki sürekli yükselme eğilimi olarak tanımlarken[3]; Osman Z. Orhan’a göre enflasyon, fiyatlar genel düzeyindeki devamlı bir artış sürecinin yanında paranın değerindeki sürekli bir düşmeyi de ifade etmektedir. Orhan, herhangi bir malın değerindeki düşmenin sadece o malın üretimini ve satışını yapanları etkilediğini, oysa paranın değerindeki düşmenin bütün bir toplumu (hatta küreselleşen dünyada diğer toplumları da) olumsuz etkilemekte olduğunu ve böylece enflasyonun çok önemli bir sosyoekonomik sorun olarak karşımıza çıktığını belirtmektedir[4]. Klasik (örneğin D. Hume) ve Modern (örneğin M. Friedman) Miktar Teorisyenleri’ne göre enflasyon ya da fiyatlar genel düzeyindeki artışın para arzındaki artışla doğrudan bir ilişkisi vardır. Keynesgil ekonomistler ise enflasyonu, tam istihdamın olduğu bir ortamda toplam arza (aggregate supply) göre toplam talepte (aggregate demand) bir fazlalık olması durumu olarak açıklamaktadırlar.

Enflasyon ve özellikle maliyet enflasyonu hakkında ayrıntılı bilgi Aralık 2001 tarihli “Maliyet Enflasyonu ve Türkiye’de Maliyet Enflasyonunun Nedenleri” isimli çalışmamızdan edinilebilir[5].

 

1.2. Enflasyon Hedeflemesinin Tanımı

 

Enflasyon hedeflemesi; merkez bankasının nihai hedefi olan fiyat istikrarının sağlanması ve sürdürülmesi amacına yönelik olarak para politikasının makul bir dönem için belirlenen sayısal bir enflasyon hedefi ya da hedef aralığına dayandırılması ve bunun kamuoyuna açıklanması şeklinde tanımlanabilen para politikası uygulamasıdır[6].  Bernanke ve Mishkin[7] ise enflasyon hedeflemesini, devlet, merkez bankası veya her ikisinin birlikte hareket etmesi yoluyla enflasyon oranı için belli bir zaman boyutu dahilinde gerçekleştirilmek amacıyla resmi niceliksel bir hedefin ya da bir hedef aralığının halka ilan edilmesi olarak tanımlamaktadırlar.

 

2. ENFLASYON HEDEFLEMESİNİN UYGULANMASI

 

Bu bölümde, enflasyon hedeflemesi uygulamasının gerçekleştirilmesi için gerekli olan önkoşullar ve merkez bankası ile hükümet tarafından alınması gereken önlemlere değinilecektir.

 

2.1. Önkoşulları

 

Günümüzde fiyat istikrarının sağlanması Merkez Bankalarının en önemli para politikası amacı haline gelmiştir. Bu nedenle de, enflasyon hedeflemesi ayrı bir önem kazanmaktadır. Enflasyon hedeflemesinin enflasyonu kontrol eden diğer yöntemlerden temel olarak, para politikası araçlarının geçmiş ya da cari enflasyon yerine, gelecek enflasyona dayandırılması konusunda farklılık göstermektedir[8].

 

Enflasyon hedeflemesi uygulamasına geçmeden aşağıdaki üç önkoşulun gerçekleşmiş olması gerekmektedir:

a)    Para politikasının birincil amacının fiyat istikrarı olması

b)   Merkez bankasının para politikasını belirlemede ve uygulamada tam bağımsızlığa sahip olması

c)    Enflasyon hedeflemesinin uygulanacağı ülkenin ekonomisinde gelişmiş mali piyasaların bulunması[9]

 

a) Para politikasının birincil amacının fiyat istikrarı olması

 

Merkez bankası (para otoritesi) sadece belirlemiş olduğu enflasyon hedefinin gerçekleşmesine odaklanmalıdır. Bu nedenle, büyüme, istihdam seviyesi, döviz kuru istikrarı, vb. başka hedefler seçilmemelidir. Sabit kur sisteminin uygulandığı ülkelerde enflasyon hedeflemesi uygulamasına geçmek mümkün değildir. Enflasyon hedeflemesi uygulaması benimsenmeden önce sabit döviz kuru sistemi terk edilmeli ve serbest dalgalanan kur rejimine geçilmelidir[10].

 

Enflasyon hedeflemesi uygulamasında para ve mali politikalar arasında dolaylı bir etkileşim sözkonusudur. Genelde, mali politika enflasyon hedefini destekleyici niteliktedir. Para politikası, mali politikanın enflasyon üzerindeki etkileri göz önünde bulundurularak oluşturulmak zorundadır. Örneğin, enflasyon hedeflemesine geçildiğinde, hükümetin enflasyonu kamu borçlarının finansmanında bir araç olarak kullanmasını önlemek için enflasyona endeksli devlet iç borçlanma senetleri ihraç edilmelidir.

 

b) Merkez bankasının para politikasını belirlemede ve uygulamada tam bağımsızlığa sahip olması

 

Genel olarak Merkez Bankalarının bağımsızlığında “politik bağımsızlık” ve “ekonomik bağımsızlık” kriterleri göz önünde bulundurulmuştur. Bunlardan en önemlisi hiç kuşkusuz, politik bağımsızlıktır. Politik bağımsızlık, hükümetin etkisi olmaksızın Merkez bankasının kendi politika amaçlarını seçebilmesi olarak tanımlanabilir. Bu bağımsızlığın kriterleri, Merkez bankası guvernörü ve yönetim kurulunun hükümet tarafından atanmaması, atama yapılsa bile görev sürelerinin hükümetlerinkinden uzun olması, hükümetin Merkez bankasının aldığı kararlarda oy hakkının olmaması, Merkez bankasının para politikalarını uygulamada bağımsız olması olarak özetlenebilir.

 

Enflasyon hedeflemesi uygulamasında ise Merkez bankasının bağımsızlığı, fiyat istikrarını korurken uygulayacağı para politikası rejimini ve kullanacağı parasal araçları kendi kararları ile seçmesi ve uygulaması olarak tanımlanabilir. Bağımsız bir merkez bankası, para politikasını yürütürken politik baskılara maruz kalmamalıdır.

 

Dünyadaki uygulamalara bakıldığında, Merkez Bankalarının bağımsızlık dereceleriyle enflasyon oranı ters orantılıdır. Yani, Merkez Bankalarının bağımsızlık dereceleri arttıkça, enflasyon oranının düştüğü görülmektedir[11]. Bu nedenle, Merkez bankasının bağımsızlığı, enflasyon hedeflemesi uygulamasında ayrı bir önem kazanmaktadır. Bu uygulamayı benimseyen ülkelerde, mali politikaların para politikalarına karşı bir üstünlüğü olmamalıdır. Tersine bir durumda, Merkez bankasının hükümetin taleplerini yerine getirmeye zorlanması durumu belirecek ve bunun sonucunda ortaya çıkan enflasyonist baskılar para politikasının etkinliğini azaltacaktır.

 

c) Enflasyon hedeflemesinin uygulanacağı ülkenin ekonomisinde gelişmiş mali piyasaların bulunması

 

Enflasyon hedeflemesi uygulamasında, para otoritelerinin enflasyonu hedeflenen düzeyde tutmak amacıyla kullanacağı parasal araçların etkinliği ve uygulamanın başarılı olması gelişmiş para, sermaye ve döviz piyasalarının bulunmasına bağlıdır. Mali piyasaların kullanılan parasal araçlara yeterli çabuklukta tepki verememesi enflasyon hedeflerinden sapmaya yol açabilmektedir. Öte yandan, gelişmiş mali piyasalar, kamu finansmanının sağlanmasında da Merkez bankasını önemli ölçüde rahatlatacaktır. İleride de değinileceği gibi, gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ülkelere göre çok daha etkin mali piyasalara sahip olmaları nedeniyle enflasyon hedeflemesinde daha başarılı olmaktadırlar.

 

2.2. Merkez bankası ve Hükümetin Alması Gereken Önlemler

 

Yukarıda sayılan önkoşulların sağlanmış olması enflasyon hedeflemesi uygulamasına geçmek için gerekli ancak yeterli değildir. Uygulamaya geçmeden önce, Merkez bankasının ve hükümetin alması ve uygulaması gereken birtakım önlemler bulunmaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

a)    Şeffaflık ve hesap verebilirlik (transparency and accountability)

b)   Güvenilirlik (credibility)

c)    Esneklik

d) İleriye yönelik bir yaklaşımın belirlenmesi

e) Enflasyon hedefinin ve ölçüm şeklinin tanımlanması

f) Enflasyonun tahmin model ve yöntemlerinin geliştirilmesi

g)  Enflasyon hedeflemesi uygulamasının kamuoyu tarafından anlaşılmasının sağlanması

h) Mali sektör reformlarının uygulanması

 

a)Şeffaflık ve hesap verebilirlik (transparency and accountability)

 

Enflasyon hedeflemesi uygulamasında Merkez bankası ya tek başına ya da hükümet ile birlikte sorumluluk almaktadır. Genellikle, hükümet ile Merkez bankası arasında bir protokol yapılmakta ve bu protokol ile Merkez bankasının enflasyon hedeflemesi uygulamasındaki görev, yetki ve sorumluluk alanları açıkça belirlenmekte ve hükümetin kamu finansmanını nasıl yapacağı açıklığa kavuşturulmaktadır.Bu protokollerde Yeni Zelanda’da olduğu gibi enflasyon hedeflemesi uygulamasında başarı sağlanamaması durumunda merkez bankasına verilecek ceza da belirtilmektedir.Çeşitli ülkelerde farklı uygulamalar görülmekte birlikte merkez bankası hedeflenen enflasyon oranından sorumlu olmaktadır.

Şeffaflık da enflasyon hedeflemesi uygulamasına geçilmesinden önce yerine getirilmesi gereken önemli bir koşuludur.Merkez Bankalarının enflasyon hedeflemesi uygulamasında topluma karşı açık ve şeffaf olması gerekmektedir.Bu amaçla toplumu bilgilendirmek için periyodik olarak enflasyon hedeflemesi uygulamasına ilişkin raporlar yayınlanmalıdır.Bu uygulamanın gerçekleştiği ülkelerde yılda iki ya da dört kez rapor hazırlandığı görülmektedir.

 

b) Güvenilirlik (credibility)

 

Enflasyon hedeflemesi uygulamasında Merkez bankası ve hükümet politikalarına toplumun duyduğu güvenilirliğin çok büyük önemi vardır.Bu politikalara halkın güveni sağlanmadığı sürece enflasyon uygulamasına geçilemez.

 

c) Esneklik (flexibility)

 

Esneklik,Merkez bankasının kısa dönem makroekonomik gelişmeler karşısında enflasyon hedeflerinin sağlayıcı dengeleyici tepkiler verebilmesi şeklinde tanımlanabilir.Bu esnekliğin derecesinin iyi ayarlanması gerekmektedir.Çünkü Merkez bankasına fazla esneklik tanıyan bir rejim kamuoyu güveninin sarsılmasına yol açabilirken daha sıkı bir rejimin uygulanması reel ekonomide önemli bir istikrarsızlığı beraberinde getirecektir.

 

d) İleriye yönelik bir yaklaşımın belirlenmesi

 

Piyasaların önünü daha iyi görebilmesini sağlamak ve ekonomideki belirsizlikleri azaltmak amacıyla merkez bankası enflasyon hedeflerini ve politikalarını ileriye dönük olarak belirlemektedir.Enflasyon hedeflemesi uygulamasını benimseyen ülkeler enflasyon hedeflerinin gerçekleştirilmesini ve fiyat istikrarının sağlanması için belli bir zaman sürecini hedeflemişlerdir.

 

e) Enflasyon hedefinin ve ölçüm şeklinin tanımlanması

 

Enflasyon hedefi belirlenirken hiç kuşkusuz enflasyonun hangi yöntemle ölçüleceği büyük önem kazanmaktadır.Enflasyonun ölçülmesinde tüketici fiyat endeksi(TÜFE) en yaygın kullanılan ölçüm yöntemidir.Buradaki genel ya da çekirdek enflasyon baz alınmaktadır.

 

Merkez Bankaları fiyat istikrarının sağlanması amacıyla fiyat seviyesi hedefleri yerine doğrudan enflasyon hedefleri belirlemeyi tercih etmişlerdir bu iki uygulama arasındaki en önemli fark şöyle tanımlanabilir: Fiyatlardaki beklenmedik bir artış fiyat seviyesinin hedeflenmesi durumunda fiyatlarda deflasyonist bir ayarlamanın yapılmasını gerektirirken enflasyon hedeflemesi yapılması durumunda sadece artışın durdurulması yeterli olacaktır.Bu nedenle enflasyon hedeflemesi fiyatlarda deflasyonist bir ayarlama gerektirmediğinden arz kaynaklı şoklar karşısında daha esnek bir politika uygulanmasına elverişlidir .Böylece enflasyon hedeflemesi gerçekçi ve güvenilir bir para politikası olarak kabul edilebilir.

 

Enflasyon hedeflemesini uygulayan bir çok ülkede hedef enflasyon oranı tek bir oran olarak değil bant aralığı verilerek belirlenmiştir.Bu aralık ölçüm hataları ve bazı fiyatlardaki beklenmedik şoklar karşısında esneklik kazanılması amacını taşımaktadır.Enflasyon hedeflemesi uygulamasını benimseyen gelişmiş ülkelerde hedeflenen enflasyon oranında yüzde ikilik bir sapma tolerans sınırları içinde tutulmuştur.

 

f) Enflasyonun tahmin model ve yöntemlerinin geliştirilmesi

 

Uygulamada en yaygın olarak kullanılan modeller aylık enflasyon tahmin modelleridir.(Vector Autoregression Models-VAR) Ancak , hiç kuşkusuz gelişmekte olan ülkelerde yeterli tarihsel verinin bulunmaması ve istatistiksel bilgilerin gerektiğince toplanamaması gibi sorunlar nedeniyle enflasyonun tahmin edilmesi amacıyla kurulan modellerde zorluklar yaşanmaktadır.Özellikle geleceğe yönelik uzun vadeli enflasyon tahminleri yapmak,gelişmekte olan ülkelerin yapısal ve ekonomik istikrara ilişkin sorunları nedeniyle güçleşmektedir.

 

g) Enflasyon hedeflemesi uygulamasının kamuoyu tarafından anlaşılmasının sağlanması

 

Enflasyon hedeflemesi programının başarılı olması için hedeflerin basit ve toplum tarafından anlaşılır olması gerekmektedir.Kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla merkez bankasının hazırladığı raporlarda da bu açıklığa önem verilmesi gerekmektedir.Kamuoyu tarafından anlaşılır nitelikteki merkez bankası politikalarının başarıya ulaşma olasılığı çok daha yüksektir.

 

h) Mali sektör reformlarının uygulanması

 

Diğer para politikalarında olduğu gibi,enflasyon hedeflemesi uygulaması da gelişmiş mali piyasaların bulunması ile mümkündür.Bu amaçla uygulamaya geçmeden önce bankacılık sistemi güçlendirilmeli, faiz oranları deregüle edilmeli, döviz kuru işlemleri liberalleştirilmeli ve banka, menkul kıymetler borsaları, leasing, ve benzeri mali kurumların gözetim ve denetim mekanizması oluşturulmalıdır.

 

3. ENFLASYON HEDEFLEMESİ UYGULAMASININ AVANTAJ VE DEZAVANTAJLARI

 

Enflasyon hedeflemesinin uygulanmasının yolaçtığı birçok avantaj ve dezavantaj bulunmaktadır. Bu bölümde, bu avantajlar ve dezavantajlar ele alınacaktır.

 

3.1. Avantajları

 

Enflasyon hedeflemesi uygulamasının başlıca avantajları şöyle sıralanabilir:

a)    Para politikasının şeffaflığını artırılmasında önemli bir rol oynar.

b)    Para politikasının ulusal ekonomideki şoklara ağırlık vermesini sağlar.

c)    Amaç değişkenler için hedeflerin oluşturulmasında ara hedef değişkenle nihai değişken arasındaki ilişkilerde beklenmedik değişiklikler olduğunda ortaya çıkan hız istikrarsızlığının (velocity instability) farkına varılmasına da yardımcı olur[12].

d)    Para politikasının operasyonel olarak uygulanmasında önemli bir etkisi vardır.

e)    Alternatif politikalara göre daha anlaşılır bir politikadır

f)     Merkez bankalarının güvenilirliğini ve hesap verebilme özelliğini artırır

g)    Merkez bankalarının para politikası araçlarını kullanmalarında ve kontrol etmelerinde bağımsız olmalarını sağlamaktadır.

h)   Para otoritelerinin fiyat istikrarı hedefine ulaşmaları için gerekli tüm bilgiyi kullanmalarını sağlamaktadır

i)     Politika tartışmalarının merkez bankasının para politikası ile gerçekleştirebileceği hususlar üzerinde odaklanmasını sağlamaktadır.

 

3.2. Dezavantajları

 

Enflasyon hedeflemesi uygulamasının başlıca dezavantajları ise şunlardır :

a)    Kısa dönemde ekonomik büyümeyi sınırlandırabilir.

b)    Enflasyon hedeflemesi uygulamasının gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan esnek döviz kuru rejimi özellikle gelişmekte olan ülkelerde mali istikrarsızlığa sebep olabilir.

c)    Çok katı ve taviz verilmeden uygulanması gereken bir politikadır.

d)    İşsizliğin artmasına neden olabilir.

e)    Diğer para politikası uygulamalarıyla karşılaştırıldığında etkin olmayan bir üretim dengesinin (Ineficcient Output Stabilization) yolaçmaktadır. Özellikle petrol fiyatındaki ani değişiklikler gibi önemli arz şoklarında bu durum daha çok önem kazanmaktadır.

f)     Hükümetlerin mali politikaları para politikalarına üstün tutmalarını engelleyemez.

 

4. GELİŞMİŞ VE GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE ENFLASYON HEDEFLEMESİ UYGULAMASI

 

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin gerek siyasi gerekse ekonomik kurumları yapısal farklılıklar göstermektedir. Bu nedenle, enflasyon hedeflemesi uygulamalarında gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde değişik sorunlarla karşılaşılmaktadır. Çalışmanın bu bölümünde, öncelikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde enflasyon hedeflemesi uygulamasının genel olarak değerlendirmesi ve ülke örnekleri yer alacaktır.

 

4.1. Gelişmiş Ülkelerde Enflasyon Hedeflemesi Uygulaması

 

Enflasyon hedeflemesinin uygulandığı ilk ülke Yeni Zelanda’dır. Yeni Zelanda’nın başarıya ulaşmasının ardından diğer gelişmiş ülkelerden Kanada, İngiltere, İsveç gibi diğer gelişmiş ülkeler de enflasyon hedeflemesi uygulamasına geçmiş ve başarılı olmuşlardır.

 

Gelişmiş ülkelerde enflasyon hedeflemesi uygulamasında çok büyük zorluklarla karşılaşılmamıştır. Bunun nedenlerini birkaç başlık altında toplayabiliriz:

a)    Gelişmiş ülkelerde enflasyon oranı, uygulamaya geçmeden önce de yüzde 10 gibi nispeten düşük seviyelerdedir. Dolayısıyla, enflasyon oranında çok büyük düşüşler için söz verilmesi gerekmediğinden programın güvenilirliğinin sağlanması gelişmekte olan ülkelere göre daha kolay olmaktadır.

b)    Merkez bankaları bu ülkelerde gelişmekte olan ülkelere göre kamu finansmanını sınırlandırmada, para politikalarını belirlemede ve uygulamada daha bağımsız davranabilmektedir. 

c)    Gelişmiş ülkelerde mali sistemde yapısal sorunlar bulunmamakta; ekonomide görülen sorunlar çoğunlukla geçici nitelik taşıdığından çözülmeleri için uygulanan politikalar, mali sistemlerinde yapısal sorun yaşayan gelişmekte olan ülkelere göre daha etkili olmaktadır.

 

Gelişmiş ülkelerdeki enflasyon hedeflemesi uygulamalarının ortak özellikleri ise şunlardır:

a)    Gelişmiş ülkelerde enflasyon hedefleri bir ya da iki yıllık bir dönem için belirlenmiştir ve hedeflenen enflasyon oranlarından sapmalar olduğu takdirde bunların nasıl telafi edileceği açık olarak belirtilmiştir.

b)   Enflasyon hedeflemesinin uygulandığı bu ülkelerin enflasyon oranları istenilen oranların bile altına düşürülebilmiştir.

c)    Hedef enflasyon oranlarının belirlenmesinde kesin değerler yerine bant aralığı tercih edilmiştir.

d)   Enflasyon hedeflerinin belirlenmesinde tüketici fiyat endeksi (TÜFE) baz alınmıştır.

e)    Fiyat seviyesi yerine enflasyon hedeflemesi tercih edilmiştir.

f)     Fiyat istikrarı hedeflendiğinden para politikasının güvenilirliği zaman içinde artmıştır.

g)   Merkez bankalarının para politikası raporları daha şeffaf ve anlaşılır hale gelmiştir.

 

4.2. Enflasyon Hedeflemesi Uygulamasında Gelişmiş Ülke Örnekleri

 

4.2.1. Yeni Zelanda

 

Enflasyon hedeflemesi uygulamasını ilk defa benimseyen ülke olan Yeni Zelanda’da, 1980’lerde enflasyon oranı yüzde 18 dolayındaydı. 1990 yılında yeni hükümet işbaşına geçtikten sonra resmi olarak enflasyon hedeflemesi uygulamasına gidildiği ilan edildi. Hedef enflasyon oranının belirlenmesinde TÜFE çekirdek enflasyonu kullanılmış; bundan faiz maliyeti unsurları, dolaylı vergiler,kamu kesintileri ,dış ticaretteki önemli fiyat değişiklikleri çıkarılmıştır.Enflasyon hedefi yüzde 0-3 aralığında açıklanmıştır.Enflasyon hedefi dışında başka bir ara hedef seçilmemiş olup yılda dört kez yayınlanan enflasyon raporunda enflasyon tahminleri de yeralmıştır.

 

Program maliye bakanı ile merkez bankası arasında yapılan anlaşma ile kamu oyuna duyurulmuş ve uygulama yasal anlaşmalar çerçevesinde yürütülmüştür.Hedeflerin gerçekleştirilmesinden merkez bankası tek başına hükümete karşı sorumludur.Hükümetin merkez bankasına herhangi bir müdahalesi sözkonusu değildir.Merkez Bankasının başarısız olması durumunda hükümetin merkez bankasının guvernörünü görevden alma yetkisi bulunmaktadır.

 

4.2.2. Kanada

 

Şubat 1991’de enflasyon hedeflemesi uygulamasına geçen Kanada’da merkez bankası enflasyon hedefini 1998 sonuna kadar %1-3 olarak açıklamıştır. Kanada’da da hükümet ve merkez bankası bu uygulamayı aralarında  bir protokol  yaparak kamuoyuna duyurmuşlardır. Faiz oranları belirlenirken kurlardaki değişiklikler yakından takip edilmektedir ve gecelik faiz oranlarında 1994 yılının ikinci yarısından itibaren binde beşlik bir aralık hedeflenmiştir. Enflasyonist bekleyişler konusunda anketlerden  ve 30 yıl vadeli devlet tahvilleri ile reel tahvillerin getiri farklarından yararlanılmıştır.

 

Mayıs 1995’ten sonra şeffaflık politikası çerçevesinde yılda iki kez enflasyon raporu yayınlanmaya başlanmıştır.

 

4.2.3. İngiltere

 

Ekim 1992’de açıklanan enflasyon hedefi uygulamasında hedef enflasyon oranı yüzde 1 - 4 aralığında belirlenmiştir bu oranın belirlenmesinde  ipotek faiz ödemeleri çıkarılmış haliyle TÜFE’den yararlanılmıştır. Şubat 1993’ten itibaren enflasyon raporu yılda dört kez yayınlanmakta ve enflasyon tahmin rakamları da bu raporlarda yer almaktadır. Enflasyon hedefi 1997 sonbaharında başbakan tarafından yüzde 2.5 olarak revize edilmiştir.

 

4.3. Gelişmekte Olan Ülkelerde Enflasyon Hedeflemesi Uygulaması

 

Gelişmekte olan ülkelerin mali ve ekonomik sistemlerinde yapısal sorunlar bulunduğundan enflasyon hedefi belirlemesi uygulamasında başarılı olması gelişmiş ülkelere göre daha zor olmaktadır.Bu ülkelerde senyoraj gelirlerine de gelişmiş ülkelere göre daha fazla başvurulmaktadır.Bu da enflasyon hedeflemesi uygulamasını güçleştiren en önemli etkenlerden birisidir.

 

Bu önemli zorlukların dışında diğer güçlükler de aşağıdaki gibi özetlenebilir:

a)     Gelişmekte olan ülkelerde etkin bir vergi sistemi ve vergi tahsilatı bulunmamakta,kamu finansmanı senyoraj ya da borçlanma yoluyla karşılanmaktadır. Dolayısıyla, kamu kesimi reformuyla kamu harcamalarının kısılması, mali sistemin güçlendirilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

b)     Gelişmekte olan ülkelerde, büyüme ve istihdam yaratma, uluslar arası alanda rekabet edebilme gücü gibi birçok konunun önemi çoğunlukla fiyat istikrarının sağlanması hedefinin önüne geçebilmekte ve enflasyon hedeflemesi uygulamasının önemi gözardı edilebilmektedir.

c)     Enflasyonu çok yüksek olmayan, mali sistemi sağlam olan bir gelişmekte olan ülke de dahi bağımsız bir para politikasının uygulanabilmesi, döviz kuru rejimine ve sermayenin mobilitesine bağlı olmaktadır. Kısa vadeli sermaye hareketlerinin yoğun olarak yaşandığı durumlarda, sabit döviz kuru uygulanıyorsa, enflasyon hedeflemesi uygulaması başarısız olmaktadır.

d)     Enflasyon hedeflemesinin baz alınacağı endeksin seçimi de petrol fiyatlarının aşırı artması gibi arz şoklarına açık olan bu ülkelerde büyük önem kazanmaktadır.

e)     Gelişmekte olan ülkelerde enflasyon oranı hala çok yüksek olup genelde açık ya da zımni olarak geriye yönelik endeksleme yapılmaktadır bu durum da merkez bankalarının enflasyon hedeflerinin gerçekleşmemesi durumunda güvenilirliğini zedelemektedir.

f)      Enflasyon hedeflemesinin  önemli koşullarından biri bu hedef dışında bir para politikasının merkez bankası tarafından uygulanmamasıdır.Ancak gelişmekte olan ülkelerde merkez bankası döviz kurlarındaki dalgalanmalara karşı çok dayanıklı değildir.Bu ülkelerde döviz kuru şıklarına karşı önlemler alınması gerekmektedir nominal ücret ve kamu fiyatları para politikasında çıpa uygulanması buna örnek gösterilebilir

g)     Bu ülkelerde para aktarma mekanizması ya hiç mevcut değildir ya da istikrarsızdır.Bunun yanında doğru verilerin de olmaması nedeniyle para politikalarının etkilerinin belirlenmesinde enflasyonun tahmin edilmesi güç olmaktadır.

  

4.4. Enflasyon Hedeflemesi Uygulamasında Gelişmekte Olan Ülke Örnekleri

 

4.4.1 İsrail

 

1992 yılında uygulanmaya başlanan enflasyon hedeflemesinin amacı döviz kuru hedeflerine yardımcı olmaktı.1980’lerde İsrail'de enflasyon oranı yüzde 450’lere kadar çıkmış ve Temmuz 1985’te anti enflasyonist programın uygulanmasıyla enflasyon belli bir orana düşürülmüştür.Döviz kuruna dayalı bu programda İsrail şekelinin Amerikan doları ve G5 ülkelerinin paralarından oluşan kur sepetine bağlı sabit bir kurda kalması sağlanmış ve döviz kuru çıpa olarak kullanılmıştır. 1991’e gelindiğinde enflasyon oranı yüzde 20’lerin altına inmiştir ancak reel kurun değer kazanması ile İsrail’in dış ticareti olumsuz etkilenmiş 1987 ve 1990 arasında tam dört kez devalüasyon yapılmış ve anti enflasyonist programa olan güven sarsılmıştır. Bunun sonucunda sabit kur sisteminden sürünen kur sistemine (crawling rate system) geçilmiştir. Enflasyon hedefi ilk olarak 1992 yılı için yüzde 14-15 olarak ilan edilmiş, sürünen kur yüzde 9 olarak hedeflenmiştir. Yıl sonunda yıllık enflasyon oranı hedefin de altına düşerek yüzde 9.4’e gerilemiştir. Merkez bankasının güvenilirliği artmış,ancak daraltıcı para politikalarının izlenmesinin büyüme üzerinde olumsuz etkileri görülmüştür. İsrail Merkez Bankası her üç ayda bir enflasyon oranlarıyla ilgili rapor yayınlamıştır.

 

İsrail enflasyon hedeflemesi uygulamasını başarıyla gerçekleştiren gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında hala yüksek enflasyon oranlarına sahiptir. İsrail’in bir diğer farkı enflasyon oranını düşürmek için sadece para politikası araçlarını değil daraltıcı maliye politikası araçlarını kullanmasıdır.

 

4.4.2 Brezilya

 

Enflasyon hedeflemesi uygulamasına 1 Temmuz 1997’de başlanmıştır. Enflasyon hedefi iki yıllık dönemler itibarı ile açıklanmış,TÜFE baz alınarak belirlenmiştir. Merkez bankasına belirlenen hedefleri gerçekleştirmesi için gerekli sorumluluk kararname ile verilmiştir.

 

Enflasyon hedeflemesi uygulamasında enflasyon hedefi, seçilecek endeks ve tolerans aralıkları maliye bakanı tarafından verilen teklifle Ulusal Para Konseyi tarafından belirlenmektedir. Yani, merkez bankasının enflasyon hedeflemesi uygulaması konusunda tam bir bağımsızlığı bulunmamaktadır.

 

Brezilya’da enflasyon hedefi 1999 yılı için yüzde 8, 2000 yılı için yüzde 6 ve 2001 yılı için ise yüzde 4 olarak belirlenmiştir. Tolerans aralığı, her üç yıl için de +/-2’dir.

 

Merkez bankası her üç ayda bir yayınladığı raporlarla enflasyon ve enflasyon hedefleri konusunda kamuoyunu aydınlatmaktadır.

Genel olarak uygulanmakta olduğu 4 yıl boyunca Brezilya‘da da enflasyon hedeflemesi sisteminin başarılı olduğu söylenebilir.

 

5. ENFLASYON HEDEFLEMESİ SİSTEMİNİN TÜRKİYE’DE UYGULANABİLİRLİĞİ

 

Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinin ardından özellikle bankacılık sistemindeki yapısal bozukluklar,sisteme ve Türkiye ekonomisine büyük zararlar vermiştir.Bunun ardından bankacılık sisteminde yapısal reformlara gidilmiş ve enflasyon hedeflemesi uygulamasına geçilebilmesi için gerekli altyapının oluşturulmasına gayret edilmiştir. Ancak 2002 yılı içinde geçileceği öngörülen enflasyon hedeflemesi uygulaması resmi olarak açıklanmamıştır. TCMB’nin yıl sonu itibariyle hedeflediği enflasyon oranı bulunmakla birlikte (örneğin 2003 yılı için yüzde 20, 2004 yılı için yüzde 12) bu oranları gerçekleştirmek amacıyla uygulanan politikalar kesin bir dille ifade edilmemektedir. TCMB de ülkemizde örtük bir enflasyon hedeflemesi uygulaması olduğundan sözetmektedir.[13]

 

Enflasyon hedeflemesine geçmek için Türkiye’nin mali politikalarının parasal politikalara üstünlüğünün azaltılması gerekmektedir. Kamu harcamaları kısılmalı, merkez bankasının tam bağımsızlığı sağlanmalı, Yeni Zelanda örneğinde olduğu gibi başarısızlık durumunda bu durumdan sorumlu tutulacak kişiler önceden belirlenmelidir.

 

Bununla birlikte Türkiye’de TÜFE’nin ve çekirdek enflasyon olarak nitelenen özel imalat sanayi fiyat endeksi, enflasyon hedeflemesi uygulamasında baz alınabilir.

 

Sonuç itibariyle, Türkiye’de enflasyon hedeflemesi uygulamasına tam olarak enflasyon oranının yüzde 10’un altına indiği (gelişmiş ülkelerde olduğu) zaman geçileceği düşünülmektedir.

 

6. SONUÇ

 

Günümüzde fiyat istikrarı hemen hemen her ülkenin merkez bankasının birincil amacı haline gelmiştir ve IMF gibi uluslararası mali kuruluşlar tarafından da ülkelere tavsiye edilen politika haline gelmiştir. Bu amaçla, 1990’lı yıllardan itibaren enflasyon hedeflemesi uygulaması önce gelişmiş ülkelerde ve ardından da IMF’in tavsiyeleri doğrultusunda gelişmekte olan ülkelerde giderek yaygınlaşmıştır.

 

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde enflasyon hedeflemesinin uygulanması konusunda karşılaşılan zorluklar açısından farklılıklar bulunmaktadır. Bu zorlukların büyük bir bölümünü yapısal farklılıklar oluşturmaktadır. Bu nedenle, gelişmekte olan ülkelerde, enflasyon hedeflemesine geçmeden önce özellikle mali sistemde ve kamu sisteminde yapısal reformların yapılması zorunlu görülmektedir.

 

Türkiye açısından da bu reformların tamamlanması ve fiyat istikrarının birincil amaç olarak sürdürülmesi zorunlu görülmektedir.

 

(OCAK 2004)

 


[1] P.A. Samuelson ve W.D. Nordhaus, Economics, McGaw-Hill Int. Editions, 1992, s.587

[2] Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, 1986, 7. cilt, s.3714

[3] Prof. Dr. İlker Parasız, Para Banka ve Finansal Piyasalar, Ezgi Kitabevi, Ekim 1997, s.373

[4] Prof. Dr. Osman Z. Orhan, Başlıca Enflasyon Teorileri ve İstikrar Politikaları, Filiz Kitabevi, 1995, s.1

[5] Murat Kaykusuz, Maliyet Enflasyonu ve Türkiye’de Maliyet Enflasyonunun Nedenleri, Ceterisparibus internet sitesi, http://www.ceterisparibus.net/arsiv/m_kaykusuz2.doc, (Erişim tarihi: 31/12/2003)

[6] Aslıhan Balaban, Serkan Asil, Enflasyon Hedeflemesi, Kurumsal Finansman ve Araştırma Bölümü, Pamuk Yatırım, 2001, http://www.borsa.net/makale_goster.asp?Article=A_251201001 (Erişim tarihi: 01/12/2003)

[7] Ben S. Bernanke and Frederic S. Mishkin, “Inflation Targeting: A New Framework for Monetary Policy?”, Journal of Economic Perspectives, Vol. 11, Issue 2, 1997

[8] Nurhan Yönezer, Enflasyon Hedeflemesi, Hürriyet, 23/08/2001 tarihli sayı

[9] Melike Alparslan ve Pelin A. Erdönmez, Enflasyon Hedeflemesi, Bankacılar Dergisi, Sayı 35, 2000

[10] Nuray Altuğ, Para Politikalarında Arahedef Yaklaşımı ve Enflasyon Hedeflemesi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınları, Yayın No.: 1999-11, İstanbul, 1999, s.32

[11] Gerlach Stefan, “Who Targets Inflation Explicitly?”, European Economic Review 43, 1999, p. 1258-1259

[12]  Nuray Altuğ, Para Politikalarında Arahedef Yaklaşımı ve Enflasyon Hedeflemesi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınları, Yayın No.: 1999-11, İstanbul, 1999, s.36

[13] TCMB, 2004 Yılı Para ve Kur Politikası Genel Çerçevesi Hakkında Basın Duyurusu, Basın Bülteni, Sayı 2004 – 1, 02/01/2004, http://www.tcmb.gov.tr/ , (Erişim tarihi: 05/01/2004)

 

KAYNAKÇA

ALPARSLAN, Melike ve ERDÖNMEZ, Pelin A., Enflasyon Hedeflemesi, Bankacılar Dergisi, Sayı 35, 2000

 

ALTUĞ, Nuray, Para Politikalarında Arahedef Yaklaşımı ve Enflasyon Hedeflemesi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınları, Yayın No.: 1999-11, İstanbul, 1999

 

BALABAN, Aslıhan ve ASİL, Serkan, Enflasyon Hedeflemesi, Kurumsal Finansman ve Araştırma Bölümü, Pamuk Yatırım, 2001, http://www.borsa.net/makale_goster.asp?Article=A_251201001

 

BERNANKE Ben S. and MISHKIN Frederic S., “Inflation Targeting: A New Framework for Monetary Policy?”, Journal of Economic Perspectives, Vol. 11, Issue 2, 1997

 

Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, Cilt 7, Interpress Basın, İstanbul, 1986

 

KAYKUSUZ, Murat, Maliyet Enflasyonu ve Türkiye’de Maliyet Enflasyonunun Nedenleri, Ceterisparibus internet sitesi, http://www.ceterisparibus.net/arsiv/m_kaykusuz2.doc

 

ORHAN, Prof. Dr. Osman Z., Başlıca Enflasyon Teorileri ve İstikrar Politikaları, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1995

 

PARASIZ, Prof. Dr. İlker, Para Banka ve Finansal Piyasalar, Ezgi Kitabevi, Bursa, Ekim 1997

 

SAMUELSON, P.A. and NORDHAUS, W.D., Economics, McGraw-Hill Int. Editions, 1992

 

STEFAN, Gerlach “Who Targets Inflation Explicitly?”, European Economic Review 43, 1999

 

TCMB, 2004 Yılı Para ve Kur Politikası Genel Çerçevesi Hakkında Basın Duyurusu, Basın Bülteni, Sayı 2004 – 1, 02/01/2004, http://www.tcmb.gov.tr/

 

YÖNEZER, Nurhan, Enflasyon Hedeflemesi, Hürriyet, 23/08/2001 tarihli sayı

 

 (http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/enfhed.doc)

 

 

MALİYET ENFLASYONU VE TÜRKİYE'DE MALİYET

 ENFLASYONUNUN NEDENLERİ

MURAT KAYKUSUZ

GİRİŞ

 

Günümüzde özellikle gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinde yaşadıkları en önemli sorunların başında yüksek enflasyon gelmektedir. Türkiye’de de yaklaşık son 25-30 yıldır yüksek enflasyon yaşanmakta ve hükümetlerin uyguladıkları (uygulamaya çalıştıkları) anti-enflasyonist politikaların enflasyon sorununa çözüm getiremediği görülmektedir.

 

Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de etkileri 2001 yılının başından itibaren daha çok hissedilen “maliyet enflasyonu”nun gerek genel olarak gerekse Türkiye’ye özgü nedenlerini araştırmak ve çözüm önerileri getirmektir.

 

Çalışma, altı bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde enflasyonun genel tanımı, tarihçesi, nasıl hesaplandığı ve fiyat endeksleriyle ilgili bilgiler yer almaktadır. İkinci bölümde enflasyon çeşitlerine değinilmiştir. Ancak, çalışmanın amacından uzaklaşmamak için buradaki tanımlar mümkün olduğunca genel olarak ele alınmıştır. Üçüncü bölümde maliyet enflasyonu, nedenleri ve maliyet enflasyonu ile talep enflasyonu arasındaki farklar ayrıntılı bir biçimde incelenmiştir. Dördüncü bölümde maliyet enflasyonunun nedenleri Türkiye’nin kendine özgü sosyoekonomik konjonktüründe değerlendirilmiştir. Bu bölümde Türkiye’nin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan sorunların da maliyet enflasyonuna neden olup olmadığı irdelenmiştir. Beşinci bölüm olan sonuç bölümünde ise çalışmanın kısa bir özeti ve genel değerlendirme yer almaktadır.

 

I. ENFLASYON

 

A. Enflasyonun Tanımı

Enflasyon, fiyatların genel seviyesindeki artış olarak tanımlanmaktadır[1]. Enflasyonun bir başka tanımı, fiyatların sürekli az ya da çok önemli miktarda genel bir biçimde yükselmesidir[2]. İlker Parasız, enflasyonu fiyatlardaki sürekli yükselme eğilimi olarak tanımlarken[3]; Osman Z. Orhan’a göre enflasyon, fiyatlar genel düzeyindeki devamlı bir artış sürecinin yanında paranın değerindeki sürekli bir düşmeyi de ifade etmektedir. Orhan, herhangi bir malın değerindeki düşmenin sadece o malın üretimini ve satışını yapanları etkilediğini, oysa paranın değerindeki düşmenin bütün bir toplumu (hatta küreselleşen dünyada diğer toplumları da) olumsuz etkilemekte olduğunu ve böylece enflasyonun çok önemli bir sosyoekonomik sorun olarak karşımıza çıktığını belirtmektedir[4]. Klasik (örneğin D. Hume) ve Modern (örneğin M. Friedman) Miktar Teorisyenleri’ne göre enflasyon ya da fiyatlar genel düzeyindeki artışın para arzındaki artışla doğrudan bir ilişkisi vardır. Keynesgil ekonomistler ise enflasyonu, tam istihdamın olduğu bir ortamda toplam arza (aggregate supply) göre toplam talepte (aggregate demand) bir fazlalık olması durumu olarak açıklamaktadırlar.

 

B. Enflasyonun Tarihçesi

Enflasyon, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce fazla görülmemekteydi. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce fiyatlar genel seviyesinde aşırı artışların olmamasından dolayı enflasyon terimi de ekonomistler tarafından çok sık kullanılmamaktaydı. Ancak Fransız Devrimi dönemindeki “assignat”lar[5] gibi aşırı miktarda kâğıt para emisyonlarına sahne olan bazı istisnai durumları belirtmek amacıyla kullanılıyordu. XVI. yüzyılda Jean Bodin gibi Klasik Miktar Teorisyenleri enflasyonu (fiyat artışlarını) para arzının artmasına bağlıyorlardı[6]. Jean Bodin, fiyat artışının Amerika’dan gelen önemli miktardaki altın ve gümüş gibi kıymetli maden akımının sonucu olduğunu öne sürmekteydi. Gerçekten de, bu kıymetli madenlerin para olarak kullanılmasıyla XVI. yüzyılda Avrupa’da önemli bir enflasyon görülmüştü[7]. Enflasyon terimi asıl, Amerikan İç Savaşı döneminde Kuzeylilerle güneyliler arasındaki savaşın finansmanı için gerekli olan, bu yüzden de çok miktarda basılan yeşil sırtlı (greenbacks) dolarların aşırı fazlalığını belirtmek için kullanıldı.

Birinci Dünya Savaşı ile birlikte enflasyon terimi klasik anlamda, yani merkez bankasının bütçe açığını kapatmak amacıyla fazla miktarda para emisyonu yapması anlamında kullanılıyordu. Ancak, Keynes ve daha sonra 1950’li yıllardaki Keynesgil iktisatçılar, para arzındaki artışın her zaman enflasyona yol açmadığını, tersine istihdam ve gelir artışına da yol açabileceğini göstermişlerdir. Onlara göre enflasyon, toplam mal ve hizmet talebinin, mevcut kaynaklara oranla aşırılığı sonucunda ortaya çıkıyordu.

Birinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından, 1922-1924 yılları arasında, Weimer Cumhuriyeti döneminde Almanya’da görülen enflasyon oranı tarihte kaydedilen en yüksek enflasyon oranı olmuştur (%10 Milyar). 1929 Buhranı’nın ardından talebin hızla düşmesi nedeniyle, tüm dünya ekonomilerinde fiyatlar hızla düşmüş, ancak bu deflasyonist ortamın sonucunda işsizlik hızla yükselmişti.

 

İkinci Dünya Savaşı döneminde birçok ülke “savaş ekonomisi” politikası izlemiş ve harcamaların büyükü bir bölümü ordu için yapılmıştı. Bu dönemde yeniden yüksek enflasyon oranları görülmekteydi.

 

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, savaşın yaralarını sarmaya çalışan Batılı devletler, ülkelerini yeniden inşa edebilmek ve ekonomik büyümeyi sağlamak amacıyla enflasyonist politikalar izlemişlerdir. Bu ekonomik gelişme tüketici gelirlerindeki artışı da beraberinde getirdi ve talebin artmasıyla fiyatlar ve nitelikli işgücü bu dönemde sürekli olarak arttı.

 

1971 yılında Bretton Woods Sistemi[8] nin sona ermesiyle birlikte döviz kurları dalgalanmaya bırakılmış ve bunun sonucunda da ulusal para birimlerinin aşırı devalüe olduğu durumlarda, 1972-1973 yıllarındaki petrol krizinin de etkisiyle birlikte, girdi fiyatlarındaki artışlardan ötürü birçok ülkede yüksek oranlı maliyet enflasyonu yaşanmıştır.

 

1980’lerden itibaren sıkı para politikaları izlemeye başlayan Batı Avrupa ülkeleri, enflasyonla mücadelede önemli yol katetmişlerdir. Özellikle, 1999 yılında Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin birçoğunun ortak para birimi olarak Euro’ya geçmeleri ile birlikte[9] Euro’yu benimseyen üye ülkelerin merkez bankaları, para politikalarında ortak hareket etmeye başlamışlar ve Avrupa Bölgesi (Eurozone) olarak adlandırdıkları AB ülkelerinde yıllık enflasyon oranının yıllık %6’yı geçmemesi ilkesine uyulması kararını almışlardır.

 

1980 sonrası dönemde yüksek enflasyon, Türkiye gibi gelişmekte olan birçok ülkenin temel sorunu olmaya devam etmiştir. 1989-1990 yıları arasında Polonya’da enflasyon oranı %1000’i geçmiştir[10]. Yine bu yıllarda Brezilya ve Arjantin’de de %1000’i aşan enflasyon oranları görülmüştür.

 

C. Enflasyonun Hesaplanması

 

1. Basit Formülasyon

Enflasyon oranı en basit şekliyle aşağıdaki şekilde hesaplanabilir:

                     Fiyat düzeyi (t yılı) – Fiyat düzeyi (t-1 yılı)  x 100 [11]

                                    Fiyat düzeyi (t-1 yılı)

 

Bu formülasyon yoluyla bir malın fiyatındaki bir önceki yıla göre meydana gelen değişmeyi yani o mal için bir yıl içindeki enflasyon oranını buluruz. Örneğin, 2001 yılı Kasım ayında ekmeğin fiyatı 200,000 TL ve 2000 yılı Kasım ayında 125,000 TL ise, ekmek için son bir yıl içindeki enflasyon oranı, yukarıdaki formül kullanılarak, %60 bulunur.

 

Pratikte, toplam fiyat düzeyi tüketici ve toptan eşya fiyatlarının ağırlıklı ortalamasından oluşan fiyat endeksleri yoluyla hesaplanır.

 

2. Fiyat Endeksleri

Enflasyonun hesaplanmasında en çok kullanılan üç tür fiyat endeksi vardır[12]:

 

a) Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) (Consumer Price Index) (CPI)

b) Toptan Eşya Fiyat Endeksi (TEFE) (Producer Price Index) (PPI)

c) GSMH Deflatörü (GNP Deflator)

 

a) Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) : Dünyada en çok kullanılan fiyat endeksidir. Öyle ki Avrupa’da ve ABD’de enflasyon oranı denildiği zaman akla gelen sadece TÜFE’ye göre hesaplanan enflasyon oranıdır. TÜFE; yiyecek, giyecek, barınma (kira), yakacak, ulaşım, sağlık giderleri, eğitim masrafları ve günlük yaşamın idamesi için gerekli diğer ürünlerin maliyetlerindeki artış oranlarını ölçer. Her devlet hangi ürünlerin TÜFE içinde yer alacağını ve bunların TÜFE içindeki ağırlıklı oranlarını kendisi belirleyebilir. Örneğin Türkiye’de, 1994 krizi  sonrasında enflasyon hesaplamasında, TÜFE kapsamındaki malların ağırlıklı oranları değiştirilmiştir.

 

Bir örnekle TÜFE’nin hesaplanmasını açıklayalım:

 

Bizim TÜFE’mizde sadece yiyecek, kira ve sağlık harcamalarının bulunduğunu kabul edelim. Tüketicilerin bütçelerinin %50’sini gıdaya, %30’unu kiraya ve %20’sini sağlık harcamalarına harcadığını varsayalım. 2000 yılında (baz yıl) her bir malın (hizmetin) fiyatını 100 almak koşuluyla:

 

 TÜFE (2000) = (0.50x100)+(0.30x100)+(0.20x100) = 100  olur.

 

2001 yılında gıda maddelerinin fiyatlarındaki artış %70, kirada %30, sağlık harcamalarında ise %60 olursa, harcama kalemlerindeki ağırlık oranlarının değişmediğini varsayarsak, buna göre:

 

 TÜFE (2001) = (0.50x170)+(0.30x130)+(0.20x160) = 156  olur.

 

Buradan da 2001 yılı TÜFE enflasyonunu:

 

 [ (TÜFE (2001) – TÜFE (2000)) /  TÜFE (2000) ] x 100 = %56  olarak hesaplarız.

 

b) Toptan Eşya Fiyat Endeksi (TEFE) : Gıda, imalat ürünleri ve maden ürünlerinin de dahil olduğu birçok mal ve hizmet kalemleri üzerinden hesaplanır. TÜFE’ye göre daha detaylıdır.

 

c) GSMH Deflatörü[13] : GSMH’yı oluşturan tüketim, yatırım, devlet harcamaları, net ihracat gibi bütün elemanları içerir. Nominal GSMH’nın Reel GSMH’ya bölünmesiyle elde edilir. TÜFE ve TEFE’den en önemli farkı, değişken-ağırlıklı (variable-weight) endeks olması ve ağırlıklı fiyatların güncel-dönem miktarlarına göre hesaplanmasıdır. Türkiye’de GSMH deflatörü enflasyon hesaplanmasında çoğu kez dikkate alınmamaktadır.

 

II. ENFLASYON TÜRLERİ

 

Enflasyonu, artış hızlarına ve nedenlerine göre başlıca iki kategoriye ayırabiliriz:

 

A. Artış Hızına Göre Enflasyon

 

Bu kategori de kendi içinde dörde ayrılır:

 

1. Düşük Enflasyon (Moderate Inflation) : Günümüzde özellikle gelişmiş Batılı ülkelerde görülen enflasyon türüdür. Yıllık enflasyon oranı %10’un altındadır. Bu tip enflasyonun yaşandığı ülkelerde halkın ulusal paraya güveni tam olduğundan, halk paradan “kaçmaz”, yani parasının değerini yitirmeyeceğini bildiği için gayrimenkul yerine hisse senedi, hazine bonosu, mevduat gibi finansal yatırım araçlarını tercih eder.

 

2. Hızlı-Artan Enflasyon (Galloping Inflation) : Genellikle %10 ile %1000 arasındaki enflasyon oranları için kullanılan bir terimdir[14]. Bu tip enflasyonun yaşandığı ülkelerde, halk ulusal paradan “kaçar”; kontratlar çoğunlukla bir yıl ve daha kısa vadelidir ve bir fiyat endeksine (örneğin TÜFE) ya da ABD doları gibi yabancı bir para birimine endekslenir. Gayrimenkule yatırım artar; ülkedeki paranın (dövizin) ve yatırımların yurtdışına çıktığı görülür.

 

3. Hiperenflasyon (Hyperinflation) : %1000’in üzerindeki enflasyon oranları için kullanılan bir terimdir. 1922-1924 Weimar Cumhuriyeti döneminde Almanya’da görülen enflasyon oranı (2 yıl için %10 Milyar) ve son 10-15 yıllık dönem içinde zaman zaman Brezilya ve Arjantin’de (%1000’den fazla) enflasyon oranları hiperenflasyona örnek gösterilebilir. Hiperenflasyonun en yıkıcı sonucu, gelir dağılımındaki adaletsizliği artırması ve halkın orta kesiminin hızla fakirleşmesine neden olmasıdır.

 

4. Kronik Yüksek Enflasyon : Literatürde yer almamasına karşın, Türkiye’de yaşanan enflasyonu en iyi biçimde ifade ettiğine inandığından dolayı, bu enflasyon türü bu çalışmanın yazarı tarafından eklenmiştir. Özellikle son 15-20 yıl gözönünde bulundurulduğunda Türkiye’de yıllık enflasyon oranının %40’ın altına düşmediği ve nadiren %100’ün üstüne çıktığı, genel olarak %50-%80 bandında hareket ettiği söylenebilir. Bu tip enflasyonun yıkıcı etkileri hiperenflasyonun etkilerinden bile daha fazla olmaktadır. Çünkü, hiperenflasyon ortamı çok uzun sürmemekte ve enflasyon oranında görece yaşanan düşüşler bile halkın moralini yükseltmektedir. Oysa, kronik yüksek enflasyonun yaşandığı Türkiye’de, halk bütün planlarını kafasında oluşturduğu bu psikolojik enflasyon oranı üzerine yapmakta ve böylece enflasyon oranı daha yılın başında halkın düşüncesinde belirlenmektedir. Hükümetlerin enflasyonu düşürmek için uyguladıkları iktisat politikalarında başarısız olmaları da bir bakıma halkı haklı çıkarmakta ve böylece enflasyon %50-%80 bandında gidip gelmeye devam etmektedir.

 

B. Nedenlerine Göre Enflasyon

 

Nedenlerine göre enflasyon ikiye ayrılır:

 

1. Talep Enflasyonu (Demand-Pull Inflation) : Mal ve hizmetlere yönelik bir talep fazlasının sonucu olarak fiyatların genel düzeyinde görülen yükselmelere talep enflasyonu denilmektedir[15]. Talep enflasyonu başka bir araştırmanın konusu olduğundan, bu bölümde sadece Klasik Miktar Teorisi’nin talep enflasyonuna yaklaşımını, Monetarist ve Keynesgil yaklaşımı kısaca belirtmekle yetineceğiz.

 

a) Klasik Miktar TeorisiYaklaşımı

 

Bu yaklaşımda enflasyonun nedeni olarak dolaşımdaki para miktarındaki artış gösterilmektedir. Bu artış, doğrudan doğruya talebi artırmakta, artan toplam talep de (aggregate demand) fiyatlar genel düzeyinin yükselmesine neden olmaktadır[16].

 

Klasik Miktar Teorisi’nin talep enflasyonuna yaklaşımı şu şekilde gösterilebilir:

 

   

 

 

 

 

 

 

 


 

Şekilden de anlaşılacağı üzere, toplam talep doğrusunun (AD) sağa kaymasıyla oluşan yeni toplam talep doğrusu (AD’) fiyat düzeyinde P2 – P1 kadar bir artışa neden olmaktadır.

 

b) Monetarist Yaklaşım 

    

Bu yaklaşımda da Klasik Miktar Teorisi’nde olduğu gibi talep enflasyonunun temel nedeni olarak para arzının artış hızındaki yükselmeler önemli bir faktör olarak gösterilmiştir[17]. Ancak, başlıca iki konuda Klasik Miktar Teorisyenleri’nden ayrılmaktadırlar[18]:

i)             Klasik Miktar Teorisi tam istihdam varsayımına dayanırken, Monetarist Okul (Modern Miktar Teorisi) Doğal İşsizlik Oranı hipotezine dayanmaktadır. Milton Friedman, para otoritesinin bu oranı düşürüp tam istihdam ortamına getirmek için para arzını artırdığını, dolaşımdaki artan bu para miktarının da talebi artırarak talep enflasyonuna neden olduğunu ileri sürmektedir.

ii)            Klasik Miktar Teorisi’nde paranın dolanım hızı kurumsal faktörlerce belirlenen bir sabit olarak ele alınırken; Modern Miktar Teorisi’nde paranın dolanım hızı belli bazı değişkenlerin bir fonksiyonu olarak değerlendirilmektedir.

 

c) Keynesgil Yaklaşım      

 

Keynesgil Teorisyenler’in talep enflasyonuna yaklaşımlarında, para arzından çok para arzının harcama akımının ana unsurları (Tüketim+Yatırım+Devlet Harcamaları) (C+I+G) üzerindeki etkileri gözönünde bulundurulmaktadır. Onlara göre, para arzının artması, ekonomi tam istihdama ulaşıncaya kadar ciddi bir enflasyonun ortaya çıkmasına neden olmaz. Çünkü, toplam harcamalardaki artış, toplam arzla dengelenebilecek ve önemli bir fiyat artışıyla karşılaşılmayacaktır.

 

Aşağıdaki diyagramda Keynesgil yaklaşım ayrıntılı olarak gösterilmiştir.

 

Reel

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                                                                                Kısacası bu yaklaşıma göre, enflasyonu belirleyici olan para arzındaki artıştan çok toplam talebi oluşturan harcama kalemlerindeki değişimlerdir ve bu kalemlerin incelenmesi daha uygun olacaktır[19].

 

2. Maliyet Enflasyonu (Cost-Push Inflation) : Bu enflasyon türü ayrıntılı olarak III. Bölüm’de incelenecektir.

 

 

III. MALİYET ENFLASYONU VE NEDENLERİ

 

A. Tanım

Samuelson ve Nordhaus’a göre, yüksek işsizliğin olduğu ve kaynakların yetersiz kullanıldığı dönemlerde maliyetlerin artmasından doğan enflasyona “maliyet enflasyonu” (cost-push inflation) denilmektedir[20]. Irving S. Friedman, maliyet enflasyonunu, özellikle ücretlerin ve aynı zamanda rant, faiz gibi faktörlerin yükselerek malların satış fiyatını artırması durumu olarak ifade etmiştir[21]. Bu çalışmanın yazarına göre ise maliyet enflasyonu, tam istihdam ortamında, talep artışı ve emek verimliliğinde bir artış olmaksızın üretim girdilerinin herhangi bir ya da birden fzla bileşeninde (işçilik ücretleri, hammadde fiyatları, vb.) meydana gelen artışların sonucunda ortaya çıkan enflasyon türüdür.

 

 

 

  

 

 


                                         

Şekilden de anlaşıldığı gibi, toplam arz doğrusunun (AS) sola kaymasıyla oluşan yeni toplam arz doğrusu (AS’) fiyat düzeyinde P2 – P1 kadar bir artışa neden olmaktadır.

 

B. Tarihçe

 

XVII. yüzyılda İngiltere’de Bullionistler enflasyonun kaynağını, altın standardının kaldırılmasının ardından İngiltere Bankası’nın para arzını aşırı ölçüde genişletmesi olarak görüyorlardı. Bullionistler’e karşı çıkan Anti-Bullionistler, fiyatlardaki artışın nedenleri arasında parasal olmayan faktörlerin de bulunduğu savını öne sürdüler[22]. Bu yaklaşım, maliyet enflasyonunun temelini oluşturmaktadır.

 

Çağdaş maliyet enflasyonu tanımına yakın bir tanımı Banking School’un temsilcilerinden Thomas Tooke yapmıştır. Tooke, ücret artışlarının talebin yanında arzı da etkilediğini ve eğer ücret artışı, emek verimliliğinde bir artışla ya da arzdaki bir artışla karşılanamıyorsa toplam talebi artırmak yoluyla fiyatlar düzeyini yükselteceğini belirtmiştir.

 

II. Dünya Savaşı öncesi dönemde, J. Lawrence Laughlin, enflasyonun nedenleri arasında ücretlerin artması, yüksek materyel maliyetleri, yüksek gümrük vergileri ve monopollerin de sayılması gerektiğini belirtmiştir. Laughlin’e göre üç çeşit maliyet enflasyonu bulunmaktadır: a) Ücret enflasyonu b) Güdümlü fiyatlama c) Mal darlığı.

 

Öte yandan, Keynes de enflasyonu 1930’lu yıllarda, kâr enflasyonu (bugünkü talep enflasyonu) ve gelir enflasyonu (ücretlerdeki artışlar) olarak ikiye ayırmıştır. Gelir enflasyonu için fiyat denklemine (P=W-q) çok benzemektedir.

 

Çağdaş maliyet enflasyonu gerçek anlamda 20.yüzyılın ikinci yarısından sonra geliştirilmiş bir kavramdır. Genel olarak talep enflasyonu içinde açıklanamayan fiyat artışları mal enflasyonu kavramı içinde tanımlanmıştır.

 

C. Maliyet Enflasyonunun Nedenleri

 

Maliyet enflasyonunun nedenlerinden başlıcaları aşağıdaki gibi sıralanabilir:

 

1. Ücretlerdeki artış

2. Hammadde fiyatlarındaki artış

3. Enerji girdi fiyatlarındaki artış

4. Kamu mallarının fiyatındaki artış

5. KDV, gümrük vergileri, vb. hükümetlerin koydukları vergi oranlarındaki artış

6. Tekelci işletmelerin yaptıkları fiyat artışlarıyla neden oldukları  maliyet enflasyonu

 

1. Ücretlerdeki artış

 

Tezer Öçal’a göre maliyet enflasyonunun nedeni, kişilerin gelir hadlerinin belirlenmesiyle ilgili davranışlarda bulunmasıdır[23].

Gardner Ackley’e göre ise maliyet enflasyonu ücret hadleri üzerindeki işçi sendikalarının baskısından doğmaktadır[24]. Özellikle sendikaların güçlü ve emeğin kıt olduğu ülkelerde ücret artışlarından kaynaklanan maliyet enflasyonu daha çok görülmektedir. Piyasada tam rekabet koşulları olmadığından ücret artışları, verimlilik de yükselmediği için, direkt olarak fiyatları yükseltmektedir.

Aslında ücret nedeniyle oluşan maliyet enflasyonunu önlemenin tek yolu işletmelerin, verimliliğin artmadığı gözönünde bulundurulduğunda, daha az kâr marjıyla çalışmaya razı olmalarıdır. Ancak, işletmelerin kuruluş amacı kâr etmek olduğu için işletmeler, maliyetlerinde ücret artışından doğan bu yükü fiyatlarına yansıtmayı tercih etmekte ve sonuç olarak maliyet enflasyonu ortaya çıkmaktadır.

 

Mevcut istihdam ortamının korunmaya çalışılması da dolaylı olarak maliyet enflasyonuna neden olmaktadır. Şöyle ki, ücret düzeyi ortalama verimliliği aşarsa ve mevcut istihdam düzeyi de korunmak istenirse doğal olarak fiyatlar düzeyi artacaktır. Ancak, topam talebi önleyen, fiyatlar düzeyini sabit tutan bir para ve maliye politikası izlenirse bunun sonucu olarak da işsizlik artacaktır.

 

2. Hammadde fiyatlarındaki artış

 

Batılı iktisatçıların maliyet enflasyonunun nedenleri arasında ihmal ettikleri bu olguyu, özellikle gelişmekte olan ülkelerin maliyet enflasyonunu açıklamakta yararlı olacağına inandığımız için ekliyoruz.

Gelişmekte olan ülkelerin imalat sanayiinde kullanılan birçok hammadde ithalat yoluyla sağlanmaktadır. Ekonomileri dışa bağımlı olan bu ülkelerde uygulanan iktisat politikaları da genellikle başarılı olamamaktadır. Yıllar itibariyle ekonomide aşırı dalgalanmalar görülmekte ve Türkiye örneğinde olduğu gibi ekonomide birkaç yıllık büyümelerin ardından çok büyük oranlı daralmalar meydana gelebilmektedir. Özellikle uygulanan döviz kuru politikalarında yapılan hatalar ulusal paranın ABD doları başta olmak üzere diğer yabancı paralar karşısında aşırı devalüe olmasına yol açmaktadır. Sonuç olarak da imalatta, ithalat yoluyla sağlanan hammaddenin fiyatı artmakta, üretici de mecburen bunu ürünlerinin fiyatına yansıtmaktadır.

 

3. Enerji girdi fiyatlarındaki artış

 

Petrol, doğalgaz, elektrik gibi enerji kaynaklarının kıt olduğu ülkelerde bu kaynaklar dışarıdan sağlanmaktadır. 1972-1973 yılları arasında görülen petrol krizinde olduğu gibi diğer ülkelerden sağlanan bu tür enerji kaynaklarının fiyatlarında meydana gelen aşırı artışlar sanayi ve hatta tarım ürünlerinin maliyetini doğrudan etkilemekte ve yükselen maliyetler nedeniyle artan ürün fiyatları maliyet enflasyonuna yol açmaktadır.

 

4. Kamu mallarının fiyatlarındaki artış

 

Yine gelişmekted olan ülkelerde daha sık görülen bu durumun nedeni, bu ülkelerde serbest pazar ekonomisinin henüz tam anlamıyla gelişmemiş olması ve devletin reel ekonomide çok büyük bir paya sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Bütçe açığını kapatmak ya da A. Savaş Akat’ın da belirttiği gibi dolaylı vergilerini[25]artırmak isteyen devlet, Kamu İktisadi Teşekkülü (KİT) ürünlerine yaptığı zamlarla hem fiyat endekslerini yükseltmekte, hem de, demir-çelik gibi önemli hammaddelere yapılan zamlarda olduğu gibi, girdi maliyetlerini artırmaktadır.

 

5. Hükümetlerin koydukları yeni vergiler ya da mevcut vergi oranlarının artırılması

 

Kuşkusuz hükümetlerin koydukları yeni vergiler ya da mevcut vergi oranlarını artırmaları doğrudan ürünlerin satış fiyatını etkilemekte ve tüketiciye yansımaktadır. Örneğin Türkiye’de ek vergi adı altında GSM telefonlarıyla yapılan görüşmelere getirilen vergi, telefon görüşmelerinin fiyatını artırmıştır. Öte yandan “sekiz yıllık eğitime katkı payı” adı altında alınan vergi de maliyet enflasyonuna neden olmaktadır.

 

6. Tekelci işletmelerin yaptıkları fiyat artışlarıyla neden oldukları  maliyet enflasyonu

 

Tam rekabetin yaşanmadığı monopol ve oligopol ekonomilerde ürünlerin fiyatlarını tekelci işletmeler belirlemektedir. Sektörde hâkim durumda bulunan firmalar bir araya gelerek ürünlerin fiyatlarını kendi aralarında belirlemektedirler. Serbest piyasa ekonomisini başarıyla uygulayan ülkelerde bu tür maliyet enflasyonunun ortadan kalkmaya başladığı görülmektedir.

 

D. Maliyet Enflasyonuyla Talep Enflasyonu Arasındaki Temel Farklar

 

Gerçekte enflasyonu belirleyici olan sürekliliğine neden olan taleptir. Çünkü, maliyet enflasyonu görülen bir ekonomide yeterli talep olmazsa fiyatlar düzeyi daha fazla artamaz. Bu nedenle, maliyet enflasyonunun en sonunda talep enflasyonuna dönüşeceğini söylemek yanlış olmaz. Temelde her iki tür enflasyonda da talep önemli bir rol oynamaktadır. Bununla birlikte, maliyet enflasyonuyla talep enflasyonu arasındaki başlıca farklar şöyle sıralanabilir:

 

1. Talep enflasyonunu tüketicinin talebindeki artış belirlerken, maliyet enflasyonunda ürünün girdi maliyetindeki artış belirlemektedir.

 

2. Talep enflasyonunda dolaşımdaki para miktarında artma olurken, maliyet enflasyonunda bu artış görülmez; ancak fiyatlar ve ücretler artar. Bir sonraki aşamada, doğal olarak tedavüldeki para yetersiz kaldığından para arzı artar. Türkiye’de yaşanan durum buna benzemektedir. Maliyet enflasyonunun süreklilik kazanmasıyla dolaşımdaki para miktarı yetersiz kalmış ve Kasım ayında 20 Milyon TL’lik banknotlar piyasaya arz edilmiştir.

 

3. Talep enflasyonunda talebin artmasından dolayı üretim ve dolayısıyla istihdam artmaktadır. Maliyet enflasyonunda ise tam tersine ücretler yükseldiğinden ve verimlilik de aynı oranda artmadığından işletmeler işçi çıkarma yoluna giderler ve böylece istihdam azalır.

 

IV. TÜRKİYE’DE MALİYET ENFLASYONUNUN NEDENLERİ

 

Bu bölümde Türkiye’nin kendine özgü şartları gözönünde bulundurularak, Türkiye’de yaşanmakta oan maliyet enflasyonunun genel nedenlerinin Türkiye için ne kadar geçerli olduğu konusu irdelenecektir.

 

1. Ücretlerdeki artış

 

Türkiye’de henüz Batı ülkelerindeki kadar etkin bir sendikal sistem bulunmamaktadır. Çalışanların çoğu bırakın sendikalı olmayı, sigortalı bile değildir. Bu nedenle, Türkiye’de yaşanan maliyet enflasyonunda ücretlerdeki artışın çok önemli bir etkisi olmadığı görüşündeyiz. Zaten, işçi ve memur ücretlerindeki enflasyon oranının altındaki artışlar da bu savımızı doğrular niteliktedir.

 

2. Hammadde fiyatlarındaki artış

 

Türk Lirasının başta ABD doları olmak üzere diğer para birimleri karşısında aşırı devalüe olması sonucunda ithal hammadde fiyatları çok yükselmiş ve ürün maliyetleri artmıştır. Hammadde fiyatlarındaki bu artış nedeniyle, Türk Lirası’nın değer kaybetmesiyle ihracatçının diğer ülke ihracatçılarına göre dış pazarlarda kazandığı görece üstünlüğe rağmen ihracattaki artış firmaların kârlılığına aynı oranda yansımamaktadır. Böylece, Türk Lirası’nın aşırı devalüe olması sonucunda  hammadde fiyatlarında meydana gelen artışın Türkiye’deki maliyet enflasyonunun başta gelen nedenleri arasında sayabiliriz.

 

3. Enerji girdi fiyatlarındaki artış

 

Türkiye açısından hammadde fiyatlarını etkileyen enerji girdilerinin başında petrol gelmektedir. 2001 yılının başından itibaren tüm dünyada petrol fiyatları son yılların en düşük seviyelerine gerilemiştir (Kasım 2001 itibariyle petrolün varili USD 16’ya kadar düşmüştür). Ancak, ne yazık ki Türk Lirası’nın ABD doları karşısındaki aşırı değer kaybından ötürü, petrol fiyatlarındaki bu düşüş Türkiye’ye yansımamış; aksine akaryakıt fiyatları hızla artmıştır. Sonuç olarak, dolaylı yoldan da olsa (döviz fiyatlarındaki artıştan ötürü), başta petrol olmak üzere Türkiye’deki enerji girdi fiyatlarındaki artış, yaşamakta olduğumuz maliyet enflasyonunun nedenlerinden biri olmuştur.

 

4. Kamu mallarının fiyatlarındaki artış

 

Hükümetin KİT ürünlerine yaptığı sürekli zamlar da hiç kuşku yok ki maliyet enflasyonunun önemli nedenleri arasındadır. Özellikle demir-çelik gibi hammadde sağlayan birçok sektörde tekel konumunda olan KİT’ler yaptıkları fiyat artışlarıyla maliyet enflasyonuna zemin hazırlamışlardır.

 

5. Hükümetlerin koydukları yeni vergiler ya da mevcut vergi oranlarının artırılması

 

Vergi gelirlerini yeterince artıramayan ve kayıt dışı ekonomiyi de vergilendiremeyen hükümet, çareyi yeni vergiler koymakta ya da mevcut vegi oranlarını artırmakta bulmaktadır. Bu da direkt olarak ürün/hizmet maliyetlerini artırmakta ve sonuç olarak ürün/hizmet fiyatları yükselmektedir. Böylece, konulan yeni vergilerin ya da vergi oranlarının artırılmasının da Türkiye’deki maliyet enflasyonunun nedenleri arasında olduğunu görmekteyiz.

  

6. Tekelci işletmelerin yaptıkları fiyat artışlarıyla neden oldukları  maliyet enflasyonu

 

Uzun yıllar boyunca Türkiye’nin oligopol ekonomik yapısından kaynaklanan bu tür maliyet enflasyonu, artık ekonomide rekabet ortamının gelişmesiyle birlikte eskisi kadar etkili değildir. Ancak, son zamanlarda özellikle ayçiçek ve zeytinyağında meydana gelen aşırı fiyat artışlarının kaynağında bu tür oligopol bir etkinin olup olmadığı tartışma konusudur.

 

7. Psikolojik enflasyon etkeni

 

Yukarıda sayılan bütün bu etkenlerin yanında, Türkiye’deki maliyet enflasyonunun etkenleri arasında psikolojik enflasyonu da eklemek gerekmektedir. Burada, psikolojik enflasyonu, toplumun uzun yıllar boyunca yüksek enflasyonist ortamda yaşamasından dolayı kafasında oluşan enflasyon oranı olarak açıklayabiliriz. Yani, enflasyon oranı daha yılın başında toplum tarafından belirlenmekte ve enflasyonun düşmesine inanılmadığından bütün planlar (kira kontratları, sözleşmeler, vadeli alım ve satışlar, vb.) buna göre yapılmaktadır. Hükümetlerin enflasyonu düşürmekte uyguladıkları politikalar da başarısız olunca, toplumun hükümete olan güveni sarsılmakta ve bu güven bunalımı psikolojik enflasyon oranını pekiştirmektedir.

  

V. SONUÇ

 

Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren daha çok önem kazanan ve iktisatçılar tarafından araştırılan maliyet enflasyonunun en önemli nedenleri arasında ücretlerin ortalama verimliliğe göre aşırı artması, hammadde,  enerji girdi ve KİT ürünlerinin fiyatlarında artış, konulan vergiler ve vergi oranlarındaki artış ve oligopollerin yaptıkları fiyat artışları olarak sıralanabilir. Ancak, Türkiye şartlarında sendikaların çok güçlü olmaması nedeniyle ücret artışlarının maliyet enflasyonu içindeki payının az olduğu görünmekte, öte yandan asıl nedenin uyguladığı başarısız iktisat politikaları sonucunda Türk Lirası’nın aşırı devalüe olmasına, bunun sonucunda da hammadde, enerji girdi ve KİT ürünlerinin fiyat artışına neden olan; koyduğu vergilerle ve vergi oranlarını yükseltmesiyle enflasyonu körükleyen hükümet, maliyet enflasyonunun belki de en önemli nedeni olarak görülebilir.

 

(KASIM 2001)

 

KAYNAKÇA

 

AKAT, A. Savaş, “Enflasyon Aritmetiği”, Sabah, 12/09/1999

ALY, Hassan Y., “Inflation”, Master Thesis, 2000, Ohio State University

Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, Cilt 7, Interpress Basın, 1986

Inflation Theories, www.bized.ac.uk/economy,/policy/outcomes/inflation, 2001

KARLUK, Prof. Dr. S. Rıdvan, AB ve Türkiye, İMKB Yayınları, 1996

ORHAN, Prof. Dr. Osman Z., Başlıca Enflasyon Teorileri ve İstikrar Politikaları, Filiz Kitabevi, 1995

ÖÇAL, Tezer, Para Banka Teori ve Politika, Gazi Kitabevi, Mart 1997

PARASIZ, Prof. Dr. İlker, Para Banka ve Finansal Piyasalar, Ezgi Kitabevi, Ekim 1997

SAMUELSON, P.A. and NORDHAUS, W.D., Economics, McGraw-Hill Int. Editions, 1992

URAS, Güngör, “Enflasyon Üzecek”, Milliyet, 04/10/2001

YILDIRIM, Abdurrahman, “KDV, Bayram, Yılbaşı Umudu”, Sabah, 06/11/2001



[1] P.A. Samuelson ve W.D. Nordhaus, Economics, McGaw-Hill Int. Editions, 1992, s.587

[2] Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, 1986, 7. cilt, s.3714

[3] Prof. Dr. İlker Parasız, Para Banka ve Finansal Piyasalar, Ezgi Kitabevi, Ekim 1997, s.373

[4] Prof. Dr. Osman Z. Orhan, Başlıca Enflasyon Teorileri ve İstikrar Politikaları, Filiz Kitabevi, 1995, s.1

[5] Fransız Devrimi döneminde piyasaya yüklü miktarda arz edilen kâğıt para.

[6] Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, s.3715

[7] Prof. Dr. Osman Z. Orhan, a.g.e., s.6

[8] 1944-1971 yılları arasında uluslararası para birimlerinin ABD doları ve altın fiyatlarına gore fikslenmesi sistemi. Örneğin, 1944’te 1 STG = 2.80 USD ya da 1 ons altın = 12.50 STG olarak kabul edilmişti. Ancak, zaman içinde bu oranlar yeniden gözden geçirilmiş; örneğin 1967’de 1 STG = 2.40 USD olmuştu.

[9] Prof. Dr. S. Rıdvan Karluk, AB ve Türkiye, İMKB Yayınları, 1996, s.691

[10] P.A. Samuelson ve W.D. Nordhaus, a.g.e., s.594

[11] P.A. Samuelson ve W.D. Nordhaus, a.g.e., s.587

[12] P.A. Samuelson ve W.D. Nordhaus, a.g.e., s.589

[13] P.A. Samuelson ve W.D. Nordhaus, a.g.e., s.421

[14]  P.A. Samuelson ve W.D. Nordhaus, a.g.e., s.592

 

[15] Prof. Dr. Osman Z. Orhan, a.g.e., s.43

[16] Prof. Dr. Osman Z. Orhan, a.g.e., s.43

 

[17] Prof. Dr. Osman Z. Orhan, a.g.e., s.50

[18] Tezer Öçal, Para Banka Teori ve Politika, Gazi Kitabevi, Mart 1997, s.455

[19] Prof. Dr. Osman Z. Orhan, a.g.e., s.47-48

[20] P.A. Samuelson ve W.D. Nordhaus, a.g.e., s.604

[21] Prof. Dr. Osman Z. Orhan, a.g.e., s.58

[22] Prof. Dr. Osman Z. Orhan, a.g.e., s.55

[23] Tezer Öçal, Para Banka Teori ve Politika, Gazi Kitabevi, Mart 1997, s.652

[24] Prof. Dr. Osman Z. Orhan, a.g.e., s.59

 

[25] A. Savaş. Akat, Enflasyon Aritmetiği, Sabah, 12/09/1999

 

  (http://www.ceterisparibus.net/arsiv/m_kaykusuz2.doc)