AB’nin Türkiye Tavsiye Raporu
Türkiye ile müzakereler başlasın
1- Giriş
AB-Türkiye ilişkilerinin tarihi uzun. 1963'te Türkiye ve AET arasında, üyelik perspektifi de içeren bir Ortaklık
Anlaşması yapıldı. 1995'te Gümrük Birliği oluşturuldu. Aralık 1999'da Helsinki'de AB Konseyi
Türkiye'nin üye adayı olmasına karar verdi. Aralık 2002'de de Kopenhag'da AB Konseyi, "Eğer AB Konseyi
Aralık 2004'te, Komisyon'un verdiği rapor ve tavsiye temelinde, Türkiye'nin Kopenhag Siyasi Kriterleri'ni yerine
getirdiğine karar verirse, üyelik müzakerelerine gecikmeksizin başlayacaktır" sonucuna vardı.
Varılan bu sonuç, Haziran 2004'te Brüksel'deki AB Konseyi tarafından da tekrar teyit edildi. Tarih boyunca Türkiye
Avrupa siyasetinde önemli bir faktör olagelmiştir. Türkiye bütün diğer önemli Avrupa örgütlerinin üyesidir ve İkinci
Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa politikasının şekillenmesine katkı konusunda önemli bir rol
oynamıştır.
Bu belge, 2002'de Kopenhag'da alınan karar doğrultusunda Komisyon'un tavsiyesini ve ek bölümünde, Türkiye hakkındaki
İlerleme Raporu'nun Sonuç Kısmı'nı içeriyor. İlerleme Raporu, Türkiye'nin son 12 ayda katılım
yönünde kaydettiği ilerlemeleri not ediyor; ayrıca Türkiye'nin, Helsinki'deki AB Konseyi'nin 1999'daki kararından
bu yana üyelik yönündeki siyasi ve ekonomik kriterlerle ilgili attığı adımları ele alıyor. Tavsiye
kararı ve karara eşlik eden belgeler, AB Konseyi'nin alacağı ve AB'nin geleceği açısından
büyük siyasi öneme sahip karara temel oluşturacak.
Yanı sıra Komisyon, Türkiye'nin üyelik perspektifinden kaynaklı konulara dair bir değerlendirme de
hazırladı. Bu anlamda varılan sonuçlara da bu belgede yer veriliyor. Bu temelde üç unsurdan oluşan bir
strateji sunuluyor. Birinci unsur, Türkiye'deki reform sürecinin, özellikle Kopenhag Siyasi Kriterleri'nin karşılanması
bakımından ilerletilmesi ve desteklenmesi yönünde yapılan işbirliğiyle ilgili. Bu işbirliği,
reform sürecine dair öncelikleri ve güncelleştirilmiş bir katılım öncesi stratejiyi belirleyen, gözden
geçirilmiş bir Katılım Ortaklığı temeline dayanacak. İkinci unsur, Türkiye'yle katılım
müzakerelerinin yürütülmesi için belli koşullar içeriyor; aralıkta AB Konseyi tarafından bu yönde bir karar
alınması halinde, katılım müzakerelerine hazırlık için bir dizi ön gösterge sunuyor. Üçüncü
unsur, AB'ye üye ülkelerden ve Türkiye'den insanları bir araya getiren güçlendirilmiş bir siyasi ve kültürel diyalog
öngörüyor. Türkiye'nin katılımı, Avrupa entegrasyonunun 50 yıllık başarılarını
taçlandıracak yumuşak bir entegrasyona imkân vermek bakımından tam anlamıyla hazırlıklı
olmayı gerektirecek. Bu, sonucu önceden garanti edilemeyecek, uçu açık bir süreç. Müzakerelerin veya müteakip onay
sürecinin sonucu bir yana, AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler, Türkiye'nin tümüyle AB kurumlarına bağlı
kalmasını sağlamalı.
2- Siyasi kriter değerlendirmesi
Kesintili ilerlemelerle geçen onyılların ardından, özellikle de 2002 seçimleri sonrasında, Türkiye'de
Avrupa standartlarına yaklaşmak açısından önemli yasal ve kurumsal değişimler yaşandı.
Siyasi reformlar esasen, 2001 ve 2004'teki iki büyük anayasal reformu ve meclis tarafından Şubat 2002 ve Temmuz
2004'te kabul edilen sekiz yasa paketini içeriyor. Sivil-asker ilişkileri, Avrupa standartları doğrultusunda
değişiyor. Hukuk sisteminde, DGM'lerin kaldırılması da dahil, önemli değişikler yapıldı.
İnsan hakları konusunda Türkiye uluslararası hukuk ve Avrupa hukukunun üstünlüğünü tanıyor; kendisini
uluslararası anlaşmalar ve kararlarla büyük oranda bağlı sayıyor. İdam cezasının tamamen
kaldırılması ve şiddet içermeyen düşüncelerini ifade ettikleri için cezalandırılan insanların
serbest bırakılması bunlara örnek. Bazı pratik sınırlamalar hala mevcutsa da Türk vatandaşlarının
yararlandığı temel özgürlüklerin (sözgelimi ifade ve toplanma özgürlüğü) çerçevesi hatırı sayılır
ölçüde genişletildi. Sivil toplum güçlendi. Kürt azınlığın ve diğer azınlıkların
kültürel hakları tanınmaya başlandı.
Olağanüstü hal tamamen kaldırıldı; durum hâlâ zor olsa da, Güneydoğu'da normalleşme süreci
başladı. Son olarak, güçlendirilen siyasi diyalog vasıtasıyla Türkiye'nin dış politikası
bölgesel istikrara olumlu yönde katkı yapıyor. Türkiye, siyasi reform süreci dahilinde, bilhassa Katılım
Ortaklığı'nda belirlenmiş önceliklerle uyum bakımından ileri boyutta anayasal ve yasal değişiklikler
gerçekleştirdi ve önemli ilerleme kaydetti. Ancak Dernekler Kanunu, yeni Ceza Kanunu ve İstinaf Mahkemeleri henüz
hayata geçirilemedi. Dahası, adli kolluk kuvveti kurulması ve cezaların infazı ve düzenlenmesiyla ilgili
yasaları içeren Ceza Muhakemeleri Kanunu'na dair karar hala kabul edilmeyi bekliyor.
Türkiye bu reformların düzgün biçimde uygulanmasını sağlamak yönünde güçlü çabalar göstermekte. Buna
karşın uygulamanın daha tutarlı ve yaygın hale getirilmesi gerekiyor. Bu gereklilik özellikle işkence
ve kötü muameleyle mücadelede sıfır tolerans siyaseti, ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü, kadın hakları,
sendikal haklar ve azınlık haklarıyla ilgili düzenlemelerin güçlendirilmesi ve uygulanması açısından
kendisini göstermekte.
Bütün bir reform sürecini ve Türkiye'nin yukarıda bahsedilen önemli yasal değişiklikleri gerçekleştirmesini
göz önüne alan Komisyon, Türkiye'nin siyasi kriterleri yeterince karşıladığını düşünüyor
ve katılım müzakerelerinin başlatılmasını tavsiye ediyor.
Reform sürecinin geri döndürülemezliğinin, reformların özellikle temel özgürlüklerle ilgili olarak hayata geçirildiğinin
teyidi, uzun bir süreyi gerektirecek. Dahası, siyasi kriterlere dair müktesebat, özellikle Avrupa Anayasası'nın
bir sonucu olarak gelişmekte. Türkiye bu gelişimi yakından takip etmeli.
Türkiye Kıbrıs sorununun çözümü yönündeki çabalara destek verdi ve vermeye de devam ediyor; BM Genel Sekreteri'nin
barış planında sunulan çözümü benimsedi. Avrupa Birliği Konseyi Haziran 2004'te Türkiye'yi AB ve 25 üyesi
adına Komisyon'la Ankara Antlaşması'nın yeni üye ülkelerin katılımını da göz önünde
bulundurarak uyarlanmasına ilişkin görüşmeleri sonuçlandırmaya çağırdı. Komisyon bu amaçla
Temmuz 2004'te sunduğu gerekli değişiklikleri içeren taslak protokol konusunda Türkiye'den olumlu bir yanıt
bekliyor. Yanı sıra, katılım müzakerelerinin, bütün AB üyesi ülkeleri kapsayan bir Hükümetlerarası
Konferans çerçevesinde yürütüleceği vurgulanmalı.
İlerleme Raporu'nun vardığı sonuçların, yanı sıra Türkiye'nin üyeliğin diğer
kriterlerini karşılamak hususunda kat ettiği ilerlemelerin tam dökümü, Ek: Türkiye Hakkındaki İlerleme
Raporunun Sonuç Kısmı'nda (yan sayfada) bulunabilir.
3- Üyelik perspektifinden kaynaklanan konuların değerlendirilmesi
Türkiye'nin katılımı, hem AB hem de Türkiye için zorlu olacak; fakat iyi yürütüldüğü takdirde, her
iki taraf için de önemli fırsatlar sunacak. Türkiye'nin üyelik perspektifinden kaynaklanan konular hesaba katıldığında,
katılım için gerekli hazırlıkların önümüzdeki 10 yılda tamamlanacağı görülüyor. AB
bu süreç boyunca gelişim gösterecek ve Türkiye'nin daha radikal şekilde değişmesi gerekecek. Müktesebat
daha ileri boyutta gelişecek ve 27 veya daha fazla üyeli AB'nin ihtiyaçlarına cevap verecek. Bu gelişim, Türkiye'nin
katılımına dair zorlukları ve fırsatları da önceden ortaya koyabilir.
Komisyon, AB'nin mevcut politikaları ve bilgisi temelinde, gelecek yıllardaki daha kapsamlı sonuçlar ve
analizler bakımından aşağıdaki ana konuları tespit etmiştir:
Nüfusu, büyüklüğü, coğrafi konumu, ekonomik, güvenlik ve askeri potansiyelinin bir arada yapacağı
etkilerden dolayı Türkiye'nin katılımı geçmişteki genişlemelerden farklı olacak. Bu etkenler
Türkiye'ye bölgesel ve uluslararası istikrara katkıda bulunma yeteneği kazandırmakta. Katılım
ihtimali, Türkiye ile komşuları arasındaki ikili ilişkilerin, AB'nin kuruluş ilkeleriyle uyumlu biçimde
geliştirilmesine vesile olmalı. Bu bölgelere yönelik AB politikalarına dair beklentiler de, Türkiye'nin komşularıyla
mevcut siyasi ve ekonomik bağları hesaba katıldığında, büyüyecek. Bu da bizzat AB'nin, geleneksel
olarak istikrarsızlık ve gerilimlerle karakterize edilen bölgelerde (mesela Ortadoğu ve Kafkaslar) orta vadede
güçlü bir dış politika aktörü haline gelme göreviyle nasıl başa çıkacağına bağlı
olacak.
Türkiye halihazırda, mentalitelerin hızlı gelişimini de içeren radikal bir değişim sürecinden
geçiyor. Mevcut dönüşüm sürecinin devamı herkesin çıkarına. Türkiye çoğunluğu Müslüman olan
nüfusunun özgürlük, demokrasi, insan haklarına saygı ve temel özgürlükler, yanı sıra hukukun üstünlüğünü
kucaklamasıyla önemli bir model ülke olacak.
Türkiye'nin AB'ye katılımının ekonomik etkileri olumlu olacak, fakat bu olumluluk, Türk ekonomisinin
ortalama hacmine ve katılım öncesinde zaten var olan ekonomik entegrasyona bağlı olarak, nispeten sınırlı
kalacak. Bu büyük ölçüde Türkiye'nin gelecekteki ekonomik ilerlemelerine bağlı olacak. Katılım müzakerelerinin
başlatılması, Türkiye'nin makroekonomik istikrarını sağlama ve yatırım, büyüme ve
sosyal kalkınmayı ilerletme yönünde gösterdiği çabalara yardım edecek.
Alt orta düzey gelire sahip bir ülke olarak Türkiye'nin katılımı, genişlemiş Avrupa dahilindeki
bölgesel ekonomik farklılıkları, en son genişlemedekine benzer bir tarzda artıracak ve uyum politikasına
yönelik büyük bir zorluğu gündeme getirecek. Türkiye yapısal fonlar ve uyum fonlarından uzunca bir süre önemli
miktarda destek almaya hak kazanacak. Halihazırda yapısal fon desteğinden yararlanan üye ülkelerdeki bazı
bölgeler, mevcut kurallar temelinde bu haklarını yitirebilir.
Türkiye'nin iç piyasaya entegrasyonu yararlı olacak. Ne var ki bu, sadece gümrük birliği çerçevesindeki mevcut
yükümlülüklerin yerine getirilmesini değil, aynı zamanda ticari denetimin ve düzenleyici çerçevelerin güçlendirilmesi,
yolsuzlukla mücadelenin artırılması ve adalet kurumlarının işleyişinin önemli ölçüde geliştirilmesi
gibi daha koşut reformların yapılmasına bağlı.
Türkler, bugünkü AB sınırları dahilinde 3 milyonun üzerindeki nüfuslarıyla yasal olarak ikamet eden
en büyük uyruk. Araştırmalar, Türkiye'nin katılımını takip etmesi beklenen göç hareketlerine
dair çok çeşitli tahminler ortaya koymakta. AB emek piyasasının ciddi zararlar görmesini engellemek için uzun
geçiş dönemleri ve kalıcı bir koruma şartı düşünülebilir. Bununla birlikte Türkiye'nin nüfus
dinamikleri, yaşlanan AB toplumlarının dengelenmesine katkıda bulunabilir. Bu bağlamda AB'nin, gelecek
10 yıl içinde Türkiye'de eğitim ve öğrenime yönelik reformlar ve yatırımlar yapmakta büyük çıkarı
var.
Tarım Türkiye'deki en önemli ekonomik ve toplumsal kesimlerden biri ve özel dikkat gösterilmesi gerekecek. Ortak
tarım politikası içinde başarıyla yer alabilmesi için Türkiye'nin mümkün olan en uygun koşulları
yaratacak kırsal kalkınma çabalarını sürdürmesi ve idari kapasitesini güncelleştirmesi gerekecek.
Bir dizi tarımsal kesimi daha rekabetçi kılarak Türk çiftçilerinin önemli gelir kayıplarına uğramasını
önlemek için Türkiye'nin uzun bir zamana ihtiyacı olacaktır. Mevcut politikalar uyarınca Türkiye, önemli miktarda
desteğe hak kazanacak. Veterinerlik alanında, hayvanların sağlık durumunun iyileştirilmesi ve
katılım sonrası ortaya çıkabilecek ciddi sorunların önüne geçmek için doğu sınırlarının
denetlenmesi bakımından büyük çabaların harcanması gerekecek.
Türkiye'nin katılımı, AB'nin enerji kaynaklarına daha kolay ulaşmasını sağlayacak.
Su kaynaklarının ve buna bağlı altyapının idaresi, muhtemelen AB'nin yeni bir politika geliştirmesini
gerektirecek. Söz konusu kaynakların doğurduğu önemli sınır ötesi etkilerden dolayı, Türkiye'nin
çevre, ulaştırma, enerji ve tüketici koruma alanlarında AB politikalarını iyi uygulamasının,
bütün AB vatandaşları için yabana atılmayacak olumlu etkileri olacak.
AB'nin yeni uzun sınırlarının idaresi de bir başka önemli siyasi zorluk teşkil edecek ve
hatırı sayılır yatırım gerektirecek. Göçün ve ilticanın denetlenmesi, yanı sıra
örgütlü suç, terörizm, yasadışı göç ticareti, uyuşturucu ve silah kaçakçılığıyla mücadele,
hem katılım öncesinde hem de sonrasında yakın işbirliği vasıtasıyla yürütülecek.
Türkiye'nin AB üyeliğinin bütçeye yapacağı etkiyi tümüyle değerlendirmek, ancak Türkiye ile mali müzakerelerin
parametrelerinin, 2014 sonrası mali perspektifler bağlamında tanımlanmasıyla değerlendirilebilir.
Türkiye'ye transferlerin doğası ve miktarı, AB'nin politikaları ve Türkiye ile müzakerelerde uzlaşılacak
özel düzenlemeler, yanı sıra o dönemde belirlenen bütçe tahminleri, bilhassa toplam bütçe hacmi gibi bir dizi değişken
etkene bağlı olacak. Bununla birlikte mevcut politikalar temelinde bütçe üzerinde doğuracağı etkilerin
büyük olacağı açık.
Türkiye'nin katılımı AB kurumları açısından da hatırı sayılır etkiler
yapacak. Avrupa Anayasası'nın getirdiği esaslar göz önüne alındığında, üye ülkelerin, özellikle
de orta boyutlu ve büyük ülkelerin Avrupa Parlamentosu'ndaki sandalye sayıları önemli değişikliklere uğrayacak.
Türkiye Konsey'de nüfusuyla orantılı olarak önemli söz hakkına sahip olacak ve bu durum, Konsey'in oylama sistemine
de yansıyacak. Komisyon'un üye sayısının 2014'ten itibaren azaltılması planı göz önüne
alındığında, Komisyon üzerindeki etki daha az önem taşıyacak.
4- Türkiye ile reform sürecinin ilerletilmesi
Reformların uygulanması, sürecin titizlikle takibini gerektiriyor. Özellikle işkenceye sıfır tolerans
politikası, devam eden işkence vakalarının ortadan kaldırılması için Türk devletinin bütün
kademelerinde kararlı bir çaba üzerinden uygulanmalı. Sivil toplumun daha da geliştirilmesi önemli. Siyasi
reformun istikrar kazanması ve yaygınlaştırılması, aynı zamanda Güneydoğu'daki durumun
normalleştirilmesi ve iyileştirilmesini gerektiriyor; sözgelimi sosyo-ekonomik durumu düzeltecek, yerlerinden edilmiş
insanların geri dönüşünü sağlayacak ve Kürt azınlıkla diğer azınlıkların hak
ve özgürlüklerden tam olarak yararlanmasına imkân verecek önlemler alınmalı. Gayrimüslim dini cemaatlere ve
sendikal haklara mahsus sorunlarla ilgili daha ileri adımlar atılması gerekmekte.
AB, siyasi reform sürecinin devamlılığını ve geri döndürülemezliğini garanti altına
almak için siyasi reformların gidişatını, Katılım Ortaklığı'nda reform sürecine
dair belirlenen öncelikler temelinde, yakından takip etmeyi sürdürmeli. Komisyon, İlerleme Raporu'ndaki analizleri
takiben, Katılım Ortaklığı'nın 2005 baharında gözden geçirilmesini önerir. Bu temelde,
siyasi reformların sağlamlaştırılması ve yaygınlaştırılmasıyla ilgili
2005 sonundan başlayarak her yıl genel bir gözden geçirme yapılacak. Komisyon bu amaçla ilk raporunu Aralık
2005'te Avrupa Konseyi'ne sunacak. Reformların gidişatı, müzakerelerdeki ilerlemeyi de belirleyecek.
Komisyon, Avrupa Birliği Anlaşması ve Avrupa Anayasası uyarınca, özgürlük, demokrasi, insan haklarına
saygı ve temel özgürlükler gibi AB'nin kurucu ilkelerine yönelik ciddi ve sürekli ihlal durumunda, müzakerelerin askıya
alınmasını tavsiye eder. Konsey bu tür bir tavsiye hakkındaki kararını salt çoğunlukla
alabilir.
Güçlendirilmiş siyasi diyalog ve düzenli izleme, katılım müzakerelerinin açılmasından sonra da
devam etmeli. Bu süreç, geçmişte olduğu gibi, Komisyon'un sağladığı destekle el ele ilerleyecek.
Ekonomik alandaki diyaloğun da, müktesebata ve AB dahilinde uygulanan ekonomik politika koordinasyonu yöntemlerine açık
bir atıfla takip edilmesi gerekecektir. AB son yıllarda geliştirdiği, kardeş şehirler ve TAIEX
gibi araçlar temelinde, Türkiye'nin gerekli yasal ve gerçek ilerlemeleri sağlaması için verdiği desteği
sürdürmeli. İlerleme Raporu ve Türkiye'nin öngörülen katılımıyla ortaya çıkan konuların değerlendirilmesi
temelinde gözden geçirilecek Katılım Ortaklığı'nda vurgulanan önceliklere odaklanmak açısından,
Türkiye için belirlenen katılım öncesi stratejisi güncelleştirilmeli. Güneydoğu'daki sosyoekonomik kalkınmanın
üstesinden gelmek için somut inisiyatifler geliştirilmeli, bu amaçla birlik yardımının önemli bir kısmı
Türkiye için seferber edilmeli.
AB'nin Türkiye'nin hazırlıklarına yönelik mali ve teknik desteği 2006'ya dek, Konsey'in Türkiye için
Aralık 2001'de kabul ettiği katılım öncesi kurumlar üzerinden verilecek. Komisyon Konsey'e, Türkiye'nin
2007'den sonra yararlanacağı yeni bir katılım öncesi kurum oluşturulmasını önerir; bu kurum
Phare, ISPA ve SAFARD gibi katılım öncesi kurumlar üzerine bina edilecek. Komisyon, bir sonraki mali perspektif
bağlamında, Türkiye'ye aktarılacak yardım miktarlarının artırılmasını da
önerir.
5- Katılım müzakerelerinin yürütülmesi için göstergeler
Yukarıda özetlenen değerlendirmeden, hem AB'nin hem de Türkiye'nin, Türkiye'nin AB'ye yumuşak entegrasyonunu
sağlayacak koşulları yaratmak için önemli miktarda zamana ihtiyaç duyacağı açıkça anlaşılıyor.
Söz konusu süre, sadece birliğin uyum ve etkinliğini korumakla kalmayacak, aynı zamanda Türkiye'yi kalkınma
düzeyine uygun olmayabilecek politikaları uygulamak zorunda kalmaktan koruyacak. Katılım müzakereleri, kararların
oybirliği ile alınması gereken bir Hükümetlerarası Konferans çerçevesinde yürütülecek. Müzakereler için
öngörülen çerçevenin, Türkiye'nin katılımına bağlı belli zorlukları yansıtması gerekecek.
Müzakerelerin yürütülmesine dair kesin parametreler, müzakerelerin açılmasına dair karar alındıktan sonra,
aşağıda belirtilen kapsamlı göstergeler üzerinden ayrıntılı biçimde belirlenecek.
Katılım müzakerelerinin resmen başlamasından hemen sonra Komisyon, müktesebatın açıklanması
ve müzakereler sırasında doğabilecek sorunlara dair ön göstergelerin elde edilmesi için, müktesebata yönelik,
tarama adı verilen kapsamlı bir deneme süreci oluşturacak. Müzakereler karmaşık olacak ve bir yandan
Türkiye'nin müktesebatı uygulamak konusunda karşılaştığı zorlukları, diğer yandan
da Türkiye'nin AB'ye uyumlu entegrasyonu için gereken koşulları yansıtacak. Ortak tarım ve uyum politikalarının
Türkiye'deki uygulanışı buna verilebilecek iki örnek. Bir üçüncü örnek de şahısların serbest
dolaşımıyla ilgili kurallar. Daha önceki genişleme dalgalarında olduğu gibi, muhtemelen önemli
ve spesifik düzenlemeler yapılması, bazı alanlarda uzun geçiş dönemleri belirlenmesi gerekecek. Şahısların
serbest dolaşımı konusunda kalıcı denetim düzenlemeleri düşünülebilir. Komisyon bu konularla
ilgili somut bir yaklaşım sunmadan önce analizlerini müzakerelerin gidişatına göre gözden geçirecek.
Üyelik müzakerelerinin konusu, her biri belli bir politika alanını kapsayan, bir dizi kısma bölünecek. Komisyon,
Türkiye'nin yeterince hazır olduğuna kanaat getirdiğinde, Konsey'e bu kısımların her biri için
müzakerelere başlamasını tavsiye edecek. Ekonomik boyutu olan belli kısımlar açısından,
işleyen bir piyasa ekonomisinin varlığı, müzakerelerin açılması için önkoşul sayılacak.
Her bir kısmın geçici olarak kapatılabilmesi ve açılabilmesi için gerekli dayanak noktalarının,
her bir kısım için müzakerehin başlamasından önce tanımlanması gerekecek. Bu dayanak noktaları,
yasal uyuma ve uygulamadaki tatmin edici ilerlemeye bağlı olabilir. Buna ek olarak, Katılım Ortaklığı'ndan
ve Gümrük Birliği'nden kaynaklanan mevcut yasal yükümlülükler (bilhassa da müktesebatla ilişkili olanları),
ilgili kısıma yönelik müzakerelerin başlamasından önce yerine getirilmeli.
Müzakerelerdeki ilerleme, sadece Türkiye'nin AB'ye yakınlaşmasına dayanmayacak. AB'nin de kendisini hazırlaması
gerekecek, zira AB Konseyi'nin de 1993'te belirttiği gibi, birliğin bir yandan Avrupa'nın entegrasyonunu sürdürürken
yeni üyeleri sindirme kapasitesi, hem birlik hem de aday ülkelerin genel çıkarları bakımından göz önüne
alınması gereken bir başka önemli husus. Türkiye'nin katılımıyla ilgili sunulan analiz, iç piyasa
ile ilgili politikalar bakımından geniş ayarlamalar yapılmasına gerek olmayacağını
vurgulamakta. Müzakereler, her zaman olduğu gibi, mevcut müktesebat üzerinden yürüyecek. Ne var ki Türkiye'nin katılımından
önce müktesebata uyarlanması gereken belli noktalar kalabilir. Her durumda AB'nin, belli müzakere kısımlarının
mali etkilerinin karşılanabilmesi için 2014 sonrası döneme yönelik mali perspektifini yeniden tanımlaması
gerekecek. Türkiye'nin kendine özgü koşullarını yansıtan ayarlamalar gerekebilir. Sonuç olarak AB, Türkiye'nin
üyelik perspektifinden kaynaklanan, sınırlar ve dış politika gibi konulara dair değerlendirmede belirtilen
kritik alanlardaki politikalarını sağlamlaştırmak durumunda kalacak.
Türkiye'nin bütün müzakere sürecini başarıyla tamamlayabilmesi, esasen süregiden reformları kararlılıkla
uyguladığını göstermesine bağlı. Müzakerelerin yürütülmesi ve katılım ihtimali, Türkiye'de
daha ileri siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik reformlar yapılmasına katkıda bulunmalı. Nihai sonuç,
Avrupa Parlamentosu'nun, AB üyesi ülkelerin ve Türkiye'nin onay ve desteğine ihtiyaç duyacak.
6- AB-Türkiye diyaloğunun güçlendirilmesi
AB-Türkiye ilişkileriyle ilgili bir dizi konuda diyaloğun güçlendirilmesi gereği açıkça ortada. AB
için henüz aciliyet taşımayan çeşitli sorulara yanıt bulunması gerekmekte. Üye ülkelerle Türkiye'nin
halklarını bir araya getirecek araçlar yaratılmalı ve bu çerçevede endişeler ve yargılar dürüst
ve açık bir biçimde tartışılabilmeli. Bu kültürel, dinsel farklılıklar, göçle ilgili konular,
azınlık haklarına dair kaygılar ve terörizmle ilgili diyaloğu da içermekte. Sivil toplum, AB tarafından
hayata geçirilmesi gereken bu diyalogda en önemli rolü üstlenmeli. Komisyon, gelecekte böyle bir diyaloğun nasıl
destekleneceğine dair öneriler sunacak.
7- Sonuç ve öneriler
Yukarıdakilerin ışığında Komisyon'un vardığı sonuçlar ve önerileri şöyle:
1) Türkiye, Katılım Ortaklığı belgesinde belirlenen önceliklerle uyumlu olarak son birkaç
yıl içinde zorlu anayasal ve yasal değişiklikleri gerçekleştirerek siyasi reform sürecinde büyük bir ilerleme
sağladı. Buna rağmen, Dernekler Kanunu, yeni Türk Ceza Kanunu ve Temyiz Mahkemeleri'ne ilişkin yasalar
henüz yürürlükte değil. Ayrıca, Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu, adli kolluk kuvveti teşkilatı kurulmasına
ilişkin kanun ve Ceza İnfaz Yasası hâlâ kabul edilmeyi bekliyor.
2) Türkiye bu reformların hayata geçirilmesi için büyük çabalar harcamakta. Buna rağmen, uygulama daha
da ileri götürülmeli ve genişletilmeli. Bu çaba özellikle, işkenceyle ve kötü muameleyle mücadelede uygulanan 'sıfır
tolerans' yaklaşımıyla ifade özgürlüğü, din özgürlüğü, kadın hakları, sendika hakları
ve azınlık haklarının uygulanmasına yönelik hükümlerin hayata geçirilmesinde sürdürülmeli.
3) Reformların uygulanması alanındaki genel görünüş ve Türkiye'nin 1. paragrafta dikkat çekilen
çarpıcı yasal değişiklikleri dikkate alındığında Komisyon, Türkiye'nin gerekli siyasi
kriterleri yerine getirdiğini düşünerek üyelik müzakerelerinin başlatılmasını önerir. Reform
sürecinin geri dönülmezliği, bu sürecin özellikle temel özgürlükler alanında uygulanmasının, uzun bir
süreçte teyit edilmesi gerekmektedir.
4) Bu aşamada üç sacayağından oluşan bir strateji izlenecek. Birincisi, özellikle Kopenhag Siyasi
Kriterleri'nin uygulanmaya devam edilmesini sağlamak amacıyla Türkiye'deki reform sürecinin desteklenmesi için işbirliğinin
sürdürülmesi olacak. Reform sürecinin geri dönülmezliğini ve sürdürülebilirliğini garanti altına almak için
AB, siyasi reformları yakından izlemeye devam etmeli. Bu, Katılım Ortaklığı belgesi yeniden
gözden geçirilerek ve gelecekte yapılacak reformlara ilişkin öncelikler belirlenerek yapılacak. Siyasi reform
süreci, 2005 yılı sonundan başlamak üzere her yıl düzenli olarak gözden geçirilecek. Bu çerçevede, Komisyon
ilk raporunu Aralık 2005'te Avrupa Konseyi'ne sunacak. Reformların hızı, müzakerelerdeki ilerlemeyi belirleyecek.
5) Komisyon, birliğin temellerini oluşturan özgürlük, demokrasi, insan hakları ile temel hak ve özgürlükler
ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin sürekli ve ciddi şekilde ihlal edilmesi halinde, AB Anlaşması ve Avrupa
Anayasası çerçevesinde üyelik müzakerelerinin askıya alınmasını tavsiye edecek. Konsey böylesi bir
tavsiye karşısında salt çoğunlukla karar alacak.
6) İkinci sac ayağı, Türkiye ile yapılacak üyelik müzakerelerine nasıl yaklaşılacağıyla
ilgili. Üyelik müzakereleri, kararların oybirliğine dayalı olarak alındığı Hükümetlerararası
Konferans çerçevesinde gerçekleştirilecek. Müzakereler karmaşık olacak. Müzakelerin her maddesi için Konsey,
maddenin geçici olarak kapatılması ve gerekli olduğu hallerde açılması için, yasal düzenleme ve müktesebatın
uygulanmasına ilişkin değerlendirmeleri de kapsayacak şekilde dayanak noktaları koymalı. İlgili
maddelerin görüşülmeye başlanması öncesinde, müktesebata uyum için gerekli olan yasal yükümlülükler tamamen
yerine getirilmeli. Uzun geçiş dönemlerine ihtiyaç duyulabilir. Buna ek olarak, yapısal politikalar ve tarım
gibi alanlarda belirli ayarlamalara ihtiyaç duyulabilir ve işgücünün serbest dolaşımı için ise kalıcı
tebdirler düşünülebilir. Türkiye'nin üyeliğinin mali ve yapısal etkisi önemli olacak. AB, müzakereler tamamlanmadan
önce 2014 yılı için mali perspektifini tanımlamak zorunda kalacak.
7) Üçüncü sacayağı ise, AB üyesi ülkeler ile Türkiye halklarını bir araya getirmek için güçlendirilmiş
siyasi ve kültürel diyalog geliştirilmesine dayanmakta. Bu diyalogda sivil toplum en önemli rolü üstlenmeli ve bunun
düzenlemesi de AB tarafından yapılmalı. Komisyon bu diyaloğun nasıl desteklenmesi gerektiğine
ilişkin teklifler sunacak.
8) Komisyon, müzakere sürecinin Türkiye'deki reformların yönlendirilmesinde hayati önem taşıdığı
konusunda ikna oldu. Doğası gereği bu süreç, sonucu daha önceden tahmin edilemeyecek açık uçlu bir süreç.
Müzakerelerin ve onay sürecinin sonuçlarına bakılmaksızın, AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin,
Türkiye'nin Avrupa değerlerine bağlı kalmasını garanti edeceğinden emin olunmalı. Türkiye'nin
üyeliği, 50 yıllık Avrupa entegrasyonu sürecinde elde edilen kazanımlarla sorunsuz uyum için tamamen hazırlanma
gerektirmekte.
Kaynak: GAZETEM.NET
http://www.gazetem.net/bellekyazi.asp?yaziid=109
'Çok fakatlı evet'
Şule Tuğan - Bankacı
7 Ekim 2004
Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği'nin
Türkiye'yle tam üyelik müzakerelerine başlamasını tavsiye etti.
Komisyon İlerleme Raporu'nda, Türkiye'nin
üyelik müzakerelerine başlayabilmesi için Kopenhag Kriterleri'ni 'yeterince' yerine getirdiğini söylüyor.
Ancak
üyelik müzakereleri sürecinin, sonucu şimdiden garanti edilemeyecek, 'ucu-açık' bir süreç olduğu belirtiliyor.
Raporda,
"Sonuç ne olursa olsun, Türkiye'nin Avrupa sürecine bağlı kalmasını sağlamalıyız" şeklinde
bir ifade var.
'Ucu-açık' ifadesi ilk kez karar metninde
'Ucu-açık' ifadesi, Avrupa Komisyonu'nun
genişlemeden sorumlu üyeliğini devralacak olan Olli Rehn'in, Avrupa Parlamentosu'ndaki sorgulaması sırasında
gündeme gelmişti.
Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Başkanı Joost Lagendijk'in
bu konuda sorduğu soruya Rehn, "Bir anlamda bütün üyelik müzakerelerinin ucu açıktır. Kimseye otomatik üyelik
bileti verilemez" yanıtını vermişti.
Olli Rehn; "Ancak bir aday ülke Avrupa değerlerini sahiplenir,
Avrupa standartlarını yakalar, demokrasi-özgürlük-insan hakları prensiplerini sahiplenir ve AB üyeliğinin
avantajlarından yararlanma yanında, birlik üyesi olmanın yükümlülüklerini de yerine getirirse, o zaman AB'nin
de yükümlülükleri vardır. Bu ülkeyi üyeliğe almak gerekir" diye konuşmuştu.
Şimdi Rehn'in
bu tavsiyelerinin, özellikle de 'ucu-açık' ifadesinin, tavsiye metninde de yer alacağı anlaşılıyor.
AB
yetkililerinin daha önceki aday ülkelerin de benzer koşullara sahip olduğunu belirtmelerine rağmen, 'ucu-açık'
ifadesinin ilk kez bir AB metninde yer aldığı belirtiliyor.
Müzakereler gerektiğinde askıya
alınabilecek
Bunun yanı sıra İlerleme Raporu'yla birlikte açıklanan Strateji Belgesi'nde,
müzakere sürecinde aday ülkenin çok sıkı denetleneceği vurgulanıyor.
Bu belgeye göre eğer
reform süreci aksarsa, yine demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi ilkelerden taviz verilmeye başlanırsa,
üyelik müzakereleri askıya alınabilecek.
Ayrıca üyelik müzakerelerinde, Avrupa müktesebatına uyum
sağlanması için 31 ana başlıkta belirlenen tüm sorunların çözülmüş olması gerekiyor.
Raporlara,
özellikle de Strateji Belgesi'ne bakılırsa, bunların sadece kağıt üzerinde tamamlanması, sadece
yasal düzenlemelerin yapılması ya da yapılacağının vadedilmesi yetmiyor, Avrupa Birliği
bunların uygulamada da görülmesini istiyor.
Strateji Belgesi, özellikle Türkiye için hazırlanmış
bir belge değil.
Belge; Bulgaristan, Romanya ve Hırvatistan'ı da konu alıyor.
Fakat üyelik
müzakerelerine başlaması kesinleşen Hırvatistan için önerilen stratejide bunlar yer aldığı
için, bundan sonra aynı sürece giren tüm ülkelerde aynı şartların aranacağı anlaşılıyor.
İki
Fransız üyesi, Komisyonun kararına karşı çıktı
Avrupa Komisyonu yetkilileri 'ucu-açık'
ifadesini, 17 Aralık'ta herhangi bir üyenin veto olasılığını ortadan kaldırmak için metne
koyuyor.
Özellikle de Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkan Avusturya Başbakanı Wolfgang
Schüssel'in böyle bir yola gitmemesi ve Avusturya'nın kaygılarının hafifletilmesi için 'ucu-açık'
ifadesine yer veriliyor.
Komisyon üyelerinden dördü, Türkiye'yle üyelik müzakerelerine başlanmasına kesinlikle
karşı çıktı.
Bunlar; Avusturyalı Franz Fischler ve Hollandalı Frits Bolkestein ile Fransız
üyeler Pascal Lamy ve Jacques Barrot.
Yine aralarında İspanya, Lüksemburg, Slovakya ve Macaristan'dan üyelerin
de bulunduğu altı komisyon üyesi, Türkiye'yle müzakerelere başlama kararından memnun olmamalarına
karşın, karara karşı çıkmadı.
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün, metindeki 'ucu-açık' ifadesinden ve müzakereler için tarih verilmemesinden
hoşnut olmadıkları söyleniyor.
Fakat AB Komisyonu yetkilileri, "Bizler birer Avrupa bürokratıyız.
Bu konuda bizim karar vermemiz doğru olmaz. Buna 17 Aralık'ta AB liderleri karar vermelidir.' diyor.
Bir
AB yetkilisinin kullandığı ifadeyle aktarırsak, "Türkiye'yle ilgili tavsiye, 'açık bir evet değil,
birçok fakatı içeren' bir evet."
Kaynaklar: 6 Ekim 2004 tarihli Dünya ve Vatan gazeteleri
|