EKONOMI POLITIK

Uluslararasi Kuruluslar

Ana Sayfa | Kitap | Piyasa Analizleri | Televizyon Programi | Altin | Avrupa Birligi | Bankacilik | Enerji - Petrol | Enflasyon | Gelir Dagilimi | Iktisat Bilimi Tartismalari | Kalkinma | Kapitalizm | Makroekonomi | Maliye | Rekabet - Marka | Tesvikler - Devlet Yardimlari | Uluslararasi Kuruluslar | Ulkeler | Kuzey Afrika ve Ortadogu | Duyurular | Önerilen Siteler | Veriler | Iletisim

OECD Türkiye Raporu

Özeti

 

Oğuz Demir - Tügiad Proje Sorumlusu

 

Giriş:

 

OECD 21 Ekim 2004 tarihinde Türkiye’nin 2004 yılına ilişkin ekonomik gelişmeleri ile ilgili bir rapor yayınladı. Raporda Türkiye’nin 2001 yılında yaşadığı ekonomik krizin ardından önemli bir ilerleme kaydettiği ve önemli bir kavşağa geldiği belirtiliyor. OECD ülkeleri arasında en hızlı ekonomik büyüme gösteren ülkelerin arasında gösterilen Türkiye’nin ilerleyen dönemde düşük güven, yönetişim zaafları ve yüksek kayıt dışı ekonomi olmak üzere 3 önemli sorun ile yüz yüze olduğu ve bu sorunları da aşması durumunda geçtiğimiz dönemde yaşadığı ekonomik ve sosyal zaafları aşarak yeni bir fırsat penceresi açacağı belirtiliyor.

 

Yüksek büyüme rakamları, düşen enflasyon oranları, artan verimlilik ve göreceli olarak düşük de olsa artan istihdam olanaklarının ortaya çıkması önemli iyileşmeler olarak gösteriliyor.

 

Mali konsolidasyonun niteliğinin geliştirilmesi gerektiği vurgulanırken bu alanda yapılan; kamu maliyesi yönetim sisteminde yapılan değişiklik, çok yıllı genel bütçe hesaplamaları gibi olumlu gelişmelerin bir an evvel bakanlıklar nezrinde uygulamaya geçirilmesi gerekliliği vurgulanıyor.

 

Özellikle kamunun yeniden yapılanması ile ilgili hususlara geniş yer ayrılan raporda kamuda yaşanan desentralizasyonun ve kamu hizmetleri harcamalarının yerel yönetimlere devredilmesinin yerel anlamda özel sektöre önemli bir açılım sağlayacağı belirtilen raporda özellikle altyapı gibi önemli alanlarda özel sektörden maliyet verimliliği, hizmet kalitesi gibi konularda garanti alınmasının hizmetlerin kalitesi açısından büyük önem taşıdığı vurgulanıyor.

 

Diğer yandan kayıt dışı ekonominin iş ortamında yaşanan iyileştirmelerle birlikte genişlediğinin ve bu gelişmenin ciddi bir risk teşkil ettiği belirtilen raporda vergi tabanının daralması ve kayıt dışı istihdam artışına değiniliyor.

 

Türkiye’nin uluslar arası kurumlar ve AB ile olan uyumlu çalışmasının olumlu bir gelişme olarak gösterildiği raporda bu uyuma ek olarak iş ikliminin iyileştirmesine yönelik çalışmalar ve özelleştirme sürecinin kararlılıkla hayata geçirilmesi ile yabancı yatırımlarda önemli bir artış yaşanabileceği söyleniyor.

 

Türkiye bir kavşakta mı?

 

Türkiye’nin atlattığı büyük krizin ardından ekonomik büyüme süreci ve enflasyonda yakalanan performansın Türkiye için en önemli iki gelişme olduğu belirtiliyor. Türkiye’nin değişen çerçevesi ile para – maliye politikaları ile birlikte üretim, istihdam, finans piyasaları, temel sanayi ve tarım politikaları ile birlikte geçmişteki kısır döngülerden kurtulabileceği belirtiliyor.

 

Avrupa Birliği uyum sürecinin ve IMF ile Dünya Bankası ile yakalanan uyumlu çalışma ortamının Türkiye’nin ekonomik iyileşme yolunda önemli katkısı olduğu vurgulanıyor. Bu kapsamda bu uluslar arası ilişkilerin Türkiye’yi daha güçlü bir ekonomik ve sosyal yapıya taşıyacağı raporda iddia ediliyor.

 

Sıkı makroekonomik politikalar, yüksek verimlilik, yatırım ve ihracat hacmindeki artış ile enflasyonda yaşanan düşüş eğiliminin ve Türkiye’nin son 3 yılda yakaladığı yüksek büyüme rakamların verdiği olumlu sinyallere değinilen raporda cari işlemler açığının GSMH’ın % 4’ünü geçmiş olmasına dikkat çekiliyor. Cari işlemler açığının yükselmesi riskine karşı hükümetin kamu maliyesi disiplinini elden bırakmaması gerektiği söylenen raporda, özellikle yüksek büyüme ortamının sürdürülmesi gerektiği ve kamu borç stokunun da eritilmesine dikkat çekiliyor.

 

Önümüzdeki dönemde cari açık ile birlikte Türkiye’nin en önemli sorununun istihdam olacağı belirtilen raporda istihdam artışının sürdürülen istikrar programına halkın gösterdiği desteğin devamı için de önemli olduğu vurgulanıyor.

 

Türkiye’nin dikkat etmesi gereken tuzaklar!

 

Artan çalışma çağındaki nüfusun ancak yapısal reformlarla desteklenen güçlü ve sürdürülebilir bir büyüme ile mümkün olacağının belirtildiği raporda Türkiye’de yeni iş olanaklarının yaratılması hususunda çok önemli bir potansiyel olduğu söyleniyor.

 

Türkiye’nin mevcut koşullar ve ekonomik trendde ortalama % 7’lik bir büyüme rakamını önümüzdeki birkaç yıl daha sürdüreceği tahmin edilen raporda Türkiye’nin bu istikrarı ve ekonomik büyümeyi sürdürmesine engel olabilecek 3 önemli tuzak olduğu belirtiliyor.

 

Ĝ       Güven Tuzağı: Yüksek kamu açıkları ve faiz oranlarına bağlı olarak ortaya çıkabilecek siyasi ve makroekonomik istikrarsızlıklarla yaşanabilecek güven kaybı,

Ĝ       Yönetişim Tuzağı: Temel kamu hizmetlerinde oluşabilecek olası eksiklikler, kaynakların yanlış eşleşmesi sonucu olaşabilecek verimlilik kaybı,

Ĝ       Kayıt dışı ekonomi: Kayıt dışı ekonomideki büyüme trendinin sürmesi,

 

2000- 2001 krizlerinin ardından ulusal program, stand by anlaşması ve acil eylem planı gibi programlarla bu üç önemli tuzağa karşı ciddi bir reform sürecinin uygulandığı belirtilen raporda AKP ve öncesindeki hükümetin, başarısı vurgulanıyor. AB sürecinde devam eden makroekonomik uygulamaların, kilit kurumlar ve hizmetleri ile özel sektörün önünü açıcı bir rol oynadığı belirtilen raporda bu gelişmenin ekonomik büyüme için önemi vurgulanıyor.

 

Türkiye’de bu dönemin özellikle yatırım ve uluslar arası güven ortamını geliştirme yolunda önemli adımlar atıldığı belirtilen raporda bu kararlılığın sürmesinin büyüme trendinin sürmesi için hayati olduğu vurgulanıyor.

 

Diğer yandan TCMB’nin kazandığı bağımsızlık ile enflasyon oranlarının düşürülmesi hususunda yakaladığı başarının vurgulandığı raporda, bu durumun da Türkiye’nin kredibilitesine oldukça olumlu etki yaptığı söyleniyor. Türkiye’nin 2005 yılında tek haneli, % 8-9 gibi bir enflasyon oranını yakalayabileceği belirtilen raporda bir diğer dikkat çekilen husus ise döviz kurları ve faiz oranlarına dikkat çekiliyor.

 

Faiz oranlarının özellikle kamu maliyesinde borç stoku ve mali disiplin açısından büyük önem taşıdığı belirtilen raporda bu iki konuda yaşanabilecek herhangi bir olumsuzluğun Türkiye’nin kredibilitesi adına ciddi bir sorun teşkil edebileceği belirtiliyor.

 

Mali politikada hükümet ve IMF arasında yapılan faiz dışı fazla oranında önceki dönemde yakalanan başarıya değinilirken, hala kamunun borçlanma gereksinimi ve borçlanma maliyetinin yüksek olduğu belirtiliyor. Bu anlamda OECD Raporunda mevcut mali istikrar sürecinin sürdürülmesi gerektiğini ve özellikle borçlanma maliyetini yükselten risk priminin düşürülmesi için güven ortamının korunması ve geliştirilmesi gerektiği belirtiliyor.

 

Kamu borçları sürdürülebilirliği yakalandı mı?

 

GSMH’a oranının geçtiğimiz yıllarda % 90’a ulaşan kamu borç stokunun Türkiye ekonomisinin yumuşak karnı olduğu belirtilen raporda, vadenin kısalığı ve borçlar içindeki döviz cinsi borç oranının yüksekliğinin tedirginlik yaratan iki önemli özellik olduğu belirtiliyor.

 

Türk Lirası’nın değer kazanması, borçlanma gereğinin azalması nedeniyle verilen fazlalar ile faiz oranlarında yakalanan düşüş eğilimi ile borç stokunun GSMH’a oranının % 70’lere düşmesinin olumlu bulunduğu raporda risk faktörlerinin daralsa da hala bulunduğu belirtiliyor.

 

Risk priminin hala yüksek olduğu belirtilen raporda reform sürecinin sürmesi, borç yönetiminin şeffaflaşmasının bu konuda atılması gerekli adımlar olarak gösteriliyor.

 

Mali otoritelerin kamu harcamalarına daha fazla özen göstermesi gerektiği belirtilen raporda, bu yolla özellikle temel kamu hizmetlerinin ve altyapı hizmetlerinin kalitesinin artacağı bu şekilde de kaynakların ekonomik ve sosyal önceliklere daha fazla aktarılmasının sağlanabileceği belirtiliyor.

 

Daha önceki yıllarda bulunmayan kamu maliyesi giderlerinin yönetiminin net bir şekilde belirlenen politikalarla yapılmasının önemli olduğu belirtiliyor.  Bu anlamda 2003 yılında yasalaşan Kamu Maliyesi Yönetim ve Denetim Yasası’nın Türkiye’yi bu alanda uluslar arası standartlara yaklaştırdığı belirtilen raporda; yasanın sağlıklı uygulanması açısından ilgili bakanlıkların hızlı bir şekilde eğitilmesinin gerekliliği vurgulanıyor.

 

Sosyal güvenlik alanına da değinilen raporda bu alanda ortaya çıkan açıkların GSMH’ın % 4’üne denk geldiği belirtiliyor. Bu açığına azalması ve ekonomideki çalışan verimliliğinin artması için 1999 yılında yapılan değişiklikler ile 58 – 60’a çıkarılan emeklilik yaşının biraz daha artırılması gerektiği öneriliyor.

 

Hükümetin sağlık sistemi ile ilgili de bir reform çalışması yaptığı belirtilen raporda bu konunun; daha önceki tecrübeler ışığında ve özellikle ilaç harcamaları gibi spesifik bir konuya vurgu yapılarak hizmet kalitesinin yüksek olması için çok büyük bir dikkatle kurgulanması gerektiği belirtiliyor.

 

Kamuda yeniden yapılanmanın yarar ve riskleri!

 

Türkiye’de kamu yönetiminin oldukça yüksek oranda merkezi bir sisteme sahip olduğu belirtilen raporda son yapılanma ile yüksek oranda belediyeler ve yerel yönetimlere devredilen yetkilerin yarar ve risklerine değiniliyor.

 

Bu anlamda 26 ilde yerel kalkınma ajanslarının kurulmasının önemine değinilen raporda; yerel bazda rekabete bağlı olarak hizmet kalitesinin artmasının beklendiği vurgulanıyor.

 

Diğer yandan bu kurumlarda yetişmiş eleman yetersizliği ve kurumların yeterli büyüklükte olmamasının ölçek ekonomisinin sağladığı avantajların ortaya çıkmayacak olması nedeniyle risk taşıdığı belirtiliyor. Bu anlamda kimi illerde ölçek ekonomisinin avantajlarının yakalanması nedeniyle işbirliği imkanlarının geliştirilmesi gerektiği belirtiliyor.

 

Bu başlıkta iki önemli konuya daha değiniliyor. Birincisi iş ikliminin kolaylaştırılması ve geliştirilmesi üzerinde yapılan reformların devam etmesi ve 2001 yılında yaşanan krizin ardından bankacılık sektöründe başlayan yeniden yapılanma sürecinin devam edilmesi.. Bu süreçte bankacılık sektörünün kamunun borçlanma gereğindeki azalma ile daha fazla özel sektöre kaynak ayırmaya başladığı belirtiliyor.

 

Diğer yandan hükümetin sermaye piyasalarının gelişimini ve daha fazla kullanımını teşvik etmesi gerektiği vurgulanıyor.

 

Kayıt dışı ekonomideki büyüme nasıl engellenecek?

 

Türkiye’nin önümüzdeki dönemde en fazla dikkat etmesi gerektiği konuların başında geldiği belirtilen kayıt dışı ekonomi ile ilgili OECD raporunda; devletin yasal düzenlemelerin ötesinde kayıt dışı ekonominin kayıt altına girmesi için iktisadi teşvik ortamını yaratması gerektiği belirtiliyor.

 

Bu alanda yüksek soysal güvenlik prim ve vergiler nedeniyle kayıt dışı istihdamın arttığı belirtilen raporda kamu otoritelerinin bazı vergiler yoluyla ve verimlilik artışıyla bu primlerin kısmen ödenebilirliğini sağlaması gerektiği belirtiyor. Diğer yandan özellikle bankaların yatırıma daha fazla kaynak aktarabilmesinin kayıt dışılığın azalması için önemli bir gelişme olacağı vurgulanıyor.

 

Son olarak asgari ücret ile ilgili düzenlemeler yapılması gerektiği belirtilen raporda; asgari ücretin ortalama ücretin üzerinde seyretmemesinin sağlanmasının da kayıt dışı istihdamın önüne geçilmesi için bir diğer politika argümanı olduğu belirtiliyor.

 

Özelleştirme ve Doğrudan Yabancı Sermaye (FDI)

 

Türkiye’de özellikle enerji maliyetlerinin yüksek olmasının yabancı yatırımların gelmemesinin altındaki temel nedenlerden biri olduğu söylenen raporda bu noktada ise enerji alanında rekabet ve özel sektörün faaliyet göstermesinin önemli olduğu vurgulanıyor.

 

Özellikle hava yollarında izlenen bu serbestleşme stratejisinin ulaşım ücretlerini % 60’a yakın düşürdüğü örneğinin verildiği raporda özellikle düzenleyici kurumların iş birliği ve yasal mevzuat değişikliği ile bir çok alanın özel sektöre de açılmasının önemli bir açılım olacağı belirtiliyor.

 

Diğer yandan Türkiye’ye yabancı yatırımcıların gelmesi açısından Doğrudan Yabancı Sermaye Yasası’nın olumlu bir ilk adım olduğu belirtiliyor. Mevzuattaki iyileştirmelerin başarısının ancak  bağımsız bir Yatırım Danışma Kurulu ile desteklenmesi durumunda sonuç vereceğinin belirtildiği raporda; FDI’ın ötesinde özelleştirmelerin tamamlanmasının ekonominin verimliliği artırmak için önemli bir adım olacağı belirtiliyor. Bu tamamlanmanın yabancı sermayenin gelişini de ciddi şekilde teşvik edeceği belirtiliyor.

 

Raporun sonunda nüfusun % 30’unun çalıştığı ancak GSYİH’a sadece % 12 katkı yapan tarım sektörü üzerinde duruluyor. Tarımda hala geleneksel metotlar kullanıldığı belirtilen raporda mevcut tarım politikasının girdi ve üretim odaklı bir teşvik sistemine geçmiş olmasının çiftçileri de üretim alanında rekabete itecek bir gelişme olduğu vurgulanıyor.

 

Türkiye’nin katma değeri yüksek tarım ürünleri açısından önemli bir potansiyeli barındırdığı belirtilen raporda; tarımda çalışan kesim için danışmanlık ve eğitim olanaklarının artırılmasının, sektöre rekabetçilik sokulması gerektiğinin altı çiziliyor.

 

Bu kapsamda yerel nüfusun istihdam edilmesi için tarım dışı yerel faaliyetlerin de geliştirilmesi için çalışmalar yapılması gerektiği belirtiliyor.