MALİYE
POLİTİKALARININ YABANCI SERMAYE YATIRIMI VE FAİZ ORANLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: PANEL VERİLER
YAKLAŞIMI İLE
AVRUPA BİRLİĞİ
GEÇİŞ DÖNEMİ ÜLKELERİ ÜZERİNE BİR UYGULAMA
Atilla ÇİFTER
Murat KAYKUSUZ
Özet
Avrupa Birliği Geçiş Dönemi ülkeleri (EU Transitional
Economies) dışa açılma sürecinin başladığı dönemden itibaren yüksek doğrudan yabancı
yatırım(FDI)’a ulaşmış ve faiz oranları diğer gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırıldığında
sürdürülebilir bir düzeye ulaşmıştır. Faiz oranları üzerinde para politikası ve makroekonomik
ve politik istikrar; FDI üzerinde makroekonomik ve politik istikrar, doğal kaynakların bulunabilirliği, emek
maliyeti temel faktörler olmakla birlikte maliye politikalarının da her iki değişken üzerinde etkileri
bulunmaktadır. Bu çalışmada geçiş dönemi ülkeleri için FDI ve faiz oranlarını belirleyen maliye
indikatörleri panel veriler yaklaşımı ile, Türkiye için ise OLS modeli kullanılarak modellenmiştir.
Çalışmada üretim, ithalat, uluslararası ticaret ve gelir üzerindeki vergiler, borç göstergeleri, emek maliyetindeki
değişim ve kontrol değişkenleri olarak büyüme, nufus artış hızı, askeri harcama ve
enflasyon göstergeleri yer almıştır. Birinci bölümde, geçiş dönemi ülkelerinde vergi indikatörlerinin
FDI’ı, borç göstergelerinin ise faiz oranlarını öncelikli olarak etkilediği tespit edilmiştir.
İkinci bölümde, Türkiye için hem FDI hemde faiz oranlarını etkileyen öncelikli maliye politikası göstergelerinin
borç indikatörleri olduğu tespit edilmiştir. Sunuç olarak, Türkiye’nin FDI ve faiz oranları için iç borç
indikatörlerine, piyasa arayışlı FDI için ise işçi maliyetleri ve KDV, gelir vergisi türü vergilere odaklanması
gerekmektedir. Bu çalışmanın geçiş dönemi ülkeleri ve Türkiye için vergi gelirleri/GSYIH oranları
yerine vergi oranları üzerine yapılması gelecek çalışmalar arasına bırakılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Maliye Politikası, Faiz Oranları, Yabancı Sermaye Yatırımı, AB Geçiş Dönemi
Ülkeleri, Panel Veriler Yaklaşımı
I.
Giriş
AB Geçiş Dönemi ülkeleri(EU Transitional Economies) dışa açılma sürecinin başladığı
dönemden itibaren yüksek doğrudan yabancı yatırım(FDI)’a ulaşmış ve faiz oranları
diğer gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırıldığında sürdürülebilir bir
düzeye ulaşmıştır. Faiz oranları üzerinde para politikası ve makroekonomik ve politik istikrar; FDI üzerinde makroekonomik ve politik istikrar, doğal kaynakların bulunabilirliği,
emek maliyeti temel faktörler olmakla birlikte maliye politikalarının da her iki değişken üzerinde etkileri
bulunmaktadır. Bu çalışmada geçiş dönemi ülkeleri için FDI ve faiz oranlarını belirleyen maliye
göstergeleri panel veriler yaklaşımı ile, Türkiye için ise OLS modeli kullanılarak modellenmiştir.
Avrupa birliği geçiş dönemi ülkeleri için 1992-2003 yılları arasındaki yıllık veriler,
Türkiye için 1999:1-2004:2 arasındaki dönemsel veriler kullanılmıştır. Türkiyenin doğrudan yabancı
yatırım(FDI) oranı 2000 yılı dışında durağan olduğundan ve faiz oranları yüksek
seyrettiğinden Türkiye ayrı bir bölümde analiz edilmiştir. Çalışmada maliye politikası göstergeleri
olarak vergi/GSYIH oranları, borç/GSYIH oranları, emek maliyetindeki değişim ve düşük ücret düzeyindeki
vergi oranları esas alınmıştır. Gerek FDI gerekse faiz oranları üzerinde etkili olan maliye
göstergeleri geçiş dönemi ülkeleri ve Türkiye için tespit edilmiştir.
II.
Geçiş Dönemi Ülkelerinde FDI ve Faiz Oranları
(1) nolu grafikten görüleceği
üzere Avrupa Birliği geçiş dönemi ülkelerinde FDI yıllar itibariyle
farklılık göstermekle birlikte grlişmekte olan ülkelerle karşılaştırıldığında
yüksektir. Avrupa Birliğine yakınlığı ile konum avantajına da sahip olan bu ülkelerde FDI’ın
ekonomik katma değeri ve işgücündeki payı da farklılık göstermektedir (Tablo 1). Dışa açılma
süreci sonrası Çek Cumhuriyeti, Litvanya, Polonya ve Estonya diğer ülkelerle karşılaştırıldığında
istikrarlı bir FDI oranına sahip olmuştur. Geçiş dönemi ülkelerinde faiz oranı ise Romanya dışında
AB faiz oranlarına yaklaşmıştır(Grafik 2).
Grafik 1: FDI/GSYIH (Kaynak: Eurostat)
Grafik 2: Uzun Dönem Faiz Oranları ( Eurostat)
Tablo 1: Geçiş Dönemi Ülkelerinde FDI Katkısı
Ülke |
FDI Katma Değer /GSYIH* |
Yabancı Yatırımlardaki Işgücü Oranı/T. İşgücü* |
Özel Sektör Payı / GSYIH** |
Macaristan |
24 |
27,4 |
77 |
Estonya |
8,4 |
9,4 |
74,8 |
Litvanya |
5,5 |
10,4 |
65 |
Çek Cumh. |
10,2 |
4,2 |
77,6 |
Bulgaristan |
1,7 |
5,4 |
56,7 |
Letonya |
3,8 |
5,9 |
70 |
Polonya |
6,6 |
3,5 |
60,9 |
Romanya |
1,6 |
1,4 |
58,3 |
Slovenya |
3,5 |
8,8 |
50 |
Slovakya |
4,4 |
3,6 |
80,2 |
* 2003, ** 1998, ***1995-2000
Kaynak: UNCTAD (2003), World Investment Directory, Volume III
Türkiye için ise FDI durağandır
ve 2000 yılı dışında yükselme olmamıştır. Hodrick-Proscott düzeltmesine göre de kriz
sonrası yataya yakın hareket etmektedir.(Grafik 4). Faiz oranları 2001 krizi sonrası tekrar azalma eğilimine
girmesine rağmen reel faiz seviyesi yüksektir. Ayrıca hazine bonosu ortalama vadesi maksimum 1 yıla çıkabilmiştir
(Grafik3).
Grafik 3 : HB Faiz Oranları ve TEFE
Grafik 4: Türkiyede FDI (üç aylık, milyon USD)
III.
Maliye Politikası ve FDI
UNCTAD(2002) FDI’ı ekonomik
olarak belirleyen unsurları (…) nolu taboda özetlemiştir. FDI’ın gelişmekte olan ülkelerdeki
dağılımı doğal kaynak, piyasa ve etkinlik arayışlı olmak üzere üç bölüme ayrılmıştır.
Doğal kaynak arayışlı FDI’I belirleyen unsurlar Üretim-Taşıma-Pazarlama Maliyeti, piyasa
arayışlı FDI’I belirleyen unsurlar Makroekonomik ve Politik İstikrar, etkinlik arayışlı
Teşvik Mekanizmaları, Yerli Ortak İmkanları olarak sıralanabilir. AB geçiş dönemi ülkeleri ağırlıklı
olarak piyasa arayışlı ve etkinlik arayışlı FDI’dan oluşmaktadır.
Tablo
2: FDI’ın Ekonomik Belirleyicileri
1. Doğal Kaynak Arayışlı FDI |
2. Piyasa Arayışlı FDI |
3. Etkinlik Arayışlı FDI |
* Doğal
Kaynaklar
* Üretime Ek Faktörler (emek)
* Fiziksel Altyapı |
* Piyasa Hacmi
* Piyasa Büyümesi
* Bölgesel Entegrasyon |
* Üretim Bazlı Emek Ücreti
* Yeterli Eğitimli Emek
* İş ile ilgili servis Hacmi ve ticaret Politikası |
Aktaran: Nunnenkamp(2002), Foreign Direct Investment in Developing
Countries: what Economists (Don’t) Know and What Policymakers Should(Not) Do!
Maliye Politikaları ve FDI arasındaki
ilişkiyi inceleyen ampirik çalışmalar vergi politikaları, kurumlar vergisi ve vergi bazlı teşvik
politikalarının etkili olduğu sonucuna ulaşmıştır. Morisset ve Pirnia(?) FDI için makroekonomik
ve politik istikrarın vergi politikalarından daha etkili olduğunu belirtmişlerdir. Yazarlar, aynı
makalede global kuruluşların vergi avantajlarına hassasiyetinin yüksek olduğunu dile getirmiştir.
FDI’ın büyük bir kısmı global şirketler tarafından tesis edildiğinden vergi avantajları
önemli ir indikatördür. Ancak, Blonigen ve Slaughter(1999)’in de belirttiği gibi vergi politikaları FDI’I
teşvik etmenin yanısıra kalifiye işgücü(qualified labor) ve teknoloji transferini de sağlayan yada
teşvik eden bir yapıda olmalıdır. Campos ve Kinoshita(2002) geçiş dönemi ülkeleri üzerine teknoloji
transferinin baz alındığı makalelerinde FDI’ın ekonomik büyümeyi pozitif yönde etkilediğini
belirtmiştir. Vergi oranları ile ilgili olarak Agostini(2004) ABD eyaletlerinin vergi oranları ve FDI arasındaki
ilişkiyi logit modeli(discrete-choice model) kullanarak incelemiş ve imalat sanayi dışındaki sektörler
için eyaletlerdeki farklı vergi oranlarının FDI üzerindeki etkisinin net olmadığını, bazı
eyaletlerde yüksek vergi oranına rağmen yüksek FDI oranı bulunmasına karşın, bazı eyaletlerde
düşük vergi oranlarında düşük FDI olduğunu belirtmiştir. Benassy-Quere, Fontagne ve Lahreche-Revil
(2001) FDI üzerinde, kurumlar vergisindeki düzenlemelerin vergi oranlarına ilişkin düzenlemelerden daha etkili olduğunu
belirtmiş ve Avrupa Birliği Ülkeleri için kurumlar vergisi’nin FDI’ı istatistiksel olarak etkilediğini
tespit etmişlerdir.
Kinoshita ve Campos(2003) 25 geçiş
dönemi ülkelerinde kurumların, konumun ve ticari açıklığın(trade openness) FDI için temel indikatörler
olduğunu belirlemiş ve Doğu Avrupa ülkeleri için konumum, baltık
ülkeleri için ise altyapı ve doğal kaynakların daha etkili olduğunu tespit etmiştir.
IV.
Maliye Politikası ve Uzun Dönem Faiz Oranları
Lisans düzeyi makroekonomi
ders kitaplarında bütçe açıklarının faiz oranlarını yükselttiği, yatırım oranlarını
ve büyümeyi düşürdüğü belirtilmektedir [Ardagna, Caselli ve Lane(2004)]. Ampirik bulgular ise bu görüşün tüm
ülkeler için doğru olmadığını, özellikle gelişmiş ülkelerde bütçe açıkları ve
faiz oranları arasında birebir bir korrelasyon bulunmadığını göstermektedir. Özel sector yatırımlarının
dışlanması(crowding-out) ise reel faiz düzeyine bağlı olmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde
ise bütçe açıkları ve “güven” parelellik gösterdiğinden faiz oranları maliye indikatörlerine
daha hassas olmaktadır. Ampirik bulgular optimum maliye politikarının sürdürülebilir faiz düzeyinde önemli
olduğunu göstermektedir. Giavazzi, F. ve diğerleri(2000) vergi oranlarının düşürülmesinin veya kamu
harcalamarının arttırılmasının, uzun dönem faiz oranlarını arttıracağını
belirtmiştir. Lauback(2003) ABD için kamu borç stoku ve bütçe açığındaki %1’lik değişimin
uzun dönem faiz oranlarını %0.025 (25 base point) arttırdığını ve değişkenlerin
istatistiksel olarak anlamlı olduğunu tespit etmiştir. Orr, Edey ve Kennedy(1995) ABD ve OECD ülkeleri üzerine
yaptıkları çalışmalarda Bütçe Açığı/GSYİH(%) oranındaki %1’lik yükselmenin
uzun dönem faiz oranlarını %0,04 ile %0,25 arasında arttırdığını, Bütçe Açığı/GSYİH(%)
oranındaki %1’lik düşüşün ise uzun dönem faiz oranlarını %0,044 ile %0,05 arasında düşürdüğünü
tespit etmişlerdir. Helbling ve Westcoot(1995) OECD ülkelerinde bürüt borç stoku/GSYIH oranındaki %1’lik bir
yükselmenin uzun dönem faiz oranlarını %0,010-%0,012 arasında yükselttiğini, %1’lik bir düşüşün
uzun dönem faiz oranlarını %0,05 arttırdığını tespit etmiştir. Ardagna, Caselli ve Lane(2004) 16 OECD ülkesi üzerine yaptıkları çalışmada VAR modeli
kullanmış ve faiz dışı bütçe dengesinin uzun dönem faiz oranlarını etkilediğini, kamu
borç stokunun ise uzun dönem faiz oranları üzerindeki etkisinin doğrusal olmadığını tespit etmiştir.
V.
Panel Veriler Yaklaşımı
,
(1)
bağımlı değişkenler vektörü, ve bağımsız değişkenler ve zaman etkisi, açıklayıcı değişkenler vektörü, N ülkeler-arası gözlem
setidir.
Arellano ve Bond(1991) yaklaşımı
ile dinamik panel veriler yöntemi (2) nolu denklem ile modellenebilir.
, (2)
bağımlı değişkenler vektörü, ve bağımsız değişkenler ve zaman etkisi, açıklayıcı değişkenler vektörü, geçikme operatörü, q modeldeki en uzun geçikmedir.
VI.
Uygulama
Çalişmada 1992-2003
yılları arasındaki faiz oranları, FDI/GSYIH Oranı, FDI/GSSSO, FDI Stoku/GSYIH Oranı, Üretim ve İhracat Üzerindeki Vergiler/GSYIH Oranı, KDV Türü Vergiler/GSYIH Oranı,
Uluslararası Ticaretten Alınan Vergiler/ GSYIH Oranı, İhracat Vergileri/ GSYIH Oranı, Servet ve Gelir
Üzerinden Alınan Vergiler/ GSYIH Oranı, Bütçe Açığı/ GSYIH Oranı, Faiz Dışı Bütçe
Dengesi/ GSYIH Oranı, İşçi Ücretlerindeki yüzdesel Değişim, Düşük Ücretlerdeki Vergi Oranı,
Kamu Ekonomik Çıktı/GSYIH Oranı , Nufus Artış Hızı, Toplam Ticaret Hacmi/ GSYIH Oranı,
Özel Sektörün GSSO’na Katkısı, AB Bölgesindeki Nisbi Fiyat Değişimi, Enflasyon Oranı, Askeri Harcama/GSYIH Oranı ve Büyüme Oranları
yer almıştır. AB Geçiş Dönemi Ülkelerinden Çek Cumhuriyeti, Estonya, Litvanya, Letonya, Macaristan, Polonya,
Slovenya, Slovakya ve Romanya’ya ait panel verileri oluşturulmuştur.
Maliye politikası göstergeleri ve FDI/GFCF ve
FDI Stok/GSYIH arasındaki ilişkileri gösteren modeler Ek 5’te bulunmaktadır. Maliye politikası göstergelerinin
aynı yıl tahmini mümkün olmadığından yabancı yatırımcıların bir önceki dönem
verilerini izlediği ve kamu denge/dengesiliğine ilişkin göstergelerden hareket ettiklerinde yatırımları
yönlendirdikleri varsayımı altında modellerden çıkarılan sonuçlar;
- Bir önceki dönem FDI stok’un FDI/GFCF
ve FDI Stok/GDP üzerindeki etkisi net değildir. Bu aynı zamanda geçiş dönemi ülkelerinde FDI yatırımının
yıllar itibariyle bağımsız ya da toplu giriş ile yapıldığını göstermektedir.
-
Bir önceki dönem Üretim ve İhracat Üzerindeki Vergiler/GSYIH oranının
katsayısı negatif ve tüm modellerde istatistiksel olarak anlamlıdır
Üretim ve İhracat üzerindeki vergiler FDI ve FDI stokunu olumsuz etkilemektedir.
-
KDV türü vergiler/GSYIH oranı FDI/GFCF’nın bağımlı değişken
olduğu (1) ve (2) nolu denklemlerde istatistiksel olarak anlamsız, FDI/GFCF ve FDI Stok/GSYIH toplamının
bağımlı değişken olduğu (4), (7) ve(9) nolu denklemlerde istatistiksel olarak anlamlı ve
katsayısı negatiftir. KDV türü vergilerin FDI stok üzerindeki baskısı bulunmaktadır.
-
Uluslararası ticaretten alınan vergiler , FDI/GFCF ve FDI Stok/GSYIH toplamının
bağımlı değişken olduğu modellerde istatistiksel olarak anlamlı ve katsayısı
negatiftir.
-
İthalat üzerinden alınan vergiler tüm modellerde istatistiksel olarak anlamlı
ve katsayısı negatiftir. Geçiş dönemi ülkelerinde ithalat FDI üzerinde belirleyici bir indicator ve ihlalat
kısıtlamaları da FDI ve FDI stok birikimini olumsuz etkilemektedir.
-
Gelir Vergisi/GSYIH oranındaki artış FDI’I düşürmektedir.
(1) nolu model dışında parametreler istatistiksel olarak anlamlı ve Gelir Vergisi’ndeki değişime
FDI stoku ile karşılaştırıldığında FDI yatırım oranı daha hassastır.
-
Büyüme, bir önceki dönem büyüme, özel sector yatırım oranları, nufus
artış hızı, Kamu borç stoku, bütçe dengesi, askeri harcama oranının ve kamunun ekonomik çıktı
oranının FDI ve FDI stok birikimi üzerindeki etkisi net degildir ve (1), (2) ve (6) nolu modelerde büyüme ve FDI
indikatörleri negatif yönlü ve istatistiksel olarak anlamlıdır. Geçiş dönemi ülkelerinde büyüme FDI’ın
belirleyici göstergesi olmamıştır.
-
Işçi ücretlerindeki değişim tüm modellerde istatistiksel olarak anlamlı
ve katsayısı negatiftir. Düşük ücretlerde vergi oranı’nın FDI üzerinde istatistiksel olarak
anlamlı olmamakla birlikte toplam işgücü maliyetinin FDI ve FDI Stok birikiminde anlamlı olması yabancı
yatırımın orta ve üst kalifiyedeki personel giderlerine de hassasiyetinin yüksek olduğunu göstermektedir.
-
Enflasyon ve karşılaştırmalı fiyat durumu FDI ve FDI stok birikimini
olumsuz etkilemektedir. Enflasyonun baskı gücünün daha yüksek olması geçiş döenmi ülkelerinde FDI yatırımı
için fiyat avantajından çok parasal istikrarın önemli olduğunu göstermektedir.
Faiz oranları
ve maliye politikası göstergelerine ilişkin dinamik panel veriler modeli ve fixed blanced model sonuçları Ek
6’da bulunmaktadır. Geçiş dönemi ülkelerinde faiz oranını belirleyen temel gösterge tüm modellerde
enflasyondur. Enflasyonun bulunmadığı (4) nolu modelde faiz oranlarını; KDV tür vergiler negatif
yönde, bütçe dengesizliği pozitif yönde etkilemektedir. Geçiş dönemi ülkelerinde kamu dengesi’nin faiz oranları
üzerinde istatistiksel olarak anlımlı gösterge olduğu tespit edilmiştir.
Türkiyenin seçilen maliye politikası
göstergeleri ve modellerde kullanılan kısaltmalar Ek 7’de bulunmaktadır. Öncelikle birim kök testi(Augmented
Dickey-Fuller Test) yapılmış ve serilerin I(0), I(1),
I(2) ile farklı düzeylerde birim kök ihtiva ettikleri tespit edilmiştir (Ek 8). Ek 9’da FDI ve faiz oranlarına
ilişkin birim kök ihtiva etmeyen modeler bulunmaktadır. 1999:1-2004:2 dönemini içeren verilerin sonuçlara gore:
-
Kredi hacmi, büyüme, reel kur seviyesi, sanayi üretim endeksi, kko, reel kazanç endeksi,
kısmı verimlilik ve işgücü oranının FDI üzerinde istatistiksel anlamlılığı bulunmamaktadır.
-
HazineBonosu vadesi ve faiz oranları, dış borç stoku, bütçe faiz ödemeleri,
bütçe açığı, dolaylı vergi/dolaysız vergi oranındaki değişim FDI’I düşürürken;
cari denge, kamu borç stoku ve kamu harcalamaları FDI’ı arttırmaktadır.
-
Faiz oranları üzerinde enflasyon temel indikatördür. Enflasyonun modele eklenmediği
(6) nolu model sonuçlarına gore dış borç stoku faiz oranlarını düşürürken iç borç stoku faiz
oranlarını arttırmakta, hazine bonosu vadesi faiz oranları ile ters yönde ve istatistiksel olarak anlamlı
hareket etmektedir. Bütçe açığının faiz oranları üzerindeki etkisi net değildir. Bütçe faiz
ödemeleri faiz oranları arttırmaktadır, bu faiz ödemelerindeki artışa rağmen faiz oranlarının
düşürülemediğini göstermektedir. Dolaylı vergi/dolaysız vergi oranının faiz oranları üzerindeki
etkisi net değildir ve kamu harcamaları beklenenin aksime faiz oranlarını düşürmektedir. Doğrusal
denklem (OLS) hata payı ve verilerin eşbütünleşik olmadığı varsayımı altında
yapılan bu sonuçlar faiz oranlarının dolayısı ile reel faiz oranlarının aşağıya
çekilebilmesi için maliye politikaları arasında iç borç stokunun düşürülmesi gerektiğini doğrulamaktadır.
VII.
Sonuç
Bu makalede Avrupa Birliği
geçiş dönemi ülkeleri ve Türkiye’nin FDI ve faiz oranlarını ekileyen maliye politikası göstergeleri
incelenmiştir. Geçiş dönemi ülkeleri için vergi göstergelerinin,Türkiye için ise iç borç göstergelerinin FDI üzerinde
temel maliye politikası faktörleri olduğu, faiz oranı ile ilgili olarak hem geçiş dönemi ülkeleri hemde
Türkiye için iç borç göstergelerinin temel maliye politikası faktörleri olduğu belirlenmiştir. Geçiş dönemi
ülkelerinde kamu borç stoku düşük reel faiz ile sürdürülebilir düzeyde olduğundan ülkeler arası vergi oranları,
emek maliyeti ve ticari açıklık FDI için belirleyici faktörler olmuştur. Sunuç olarak, Türkiye’nin yüksek
FDI’a ulaşması için teşvik mekanizmaları ile birlikte iç borç stokunu ve faiz oranlarını
sürdürülebilir reel faiz düzeyine çekmesi ve piyasa arayışlı FDI için; işçi maliyetleri, KDV ve gelir
vergisi türü vergilerle ilgili maliye politikaları geliştirmesi gerekmektedir.
Kaynaklar
AGOSTINI, C. (2003), The Impact of State Corporate Taxes on FDI Location, Ilades-Gorge
town University, Working Paper, No.146
ALESINA, A., ARNAGNA, S., PEROTTI, R., and SCHIANTARELLI, F. (1999), Fiscal Policy,
Profits, and Investment, NBER Working Paper, No.w7207
ARDAGNA, S., CASELLI, F., ve LANE, T. (2004), Fiscal Discipline and The Cost of
Public Debt Service: Some Estimates for OECD Countries, NBER Working Paper, No.w10788
ARELLANO, M., and BOND, S. R. (1991), Some Tests of Specification for Panel
Data: Monte Carlo Evidence and an Application to Employment Equations, Review
of Economic Studies, 58, 277-297
BARRO, R. (1987), Government Spending, Interest Rates, Prices and Budget Deficits
in the United Kingdom, 1701-1918, Journal of Monetary Economics, Vol. 20, No.2
BARRO, R., and SALA-I-MARTIN, X. (1990), World Interest Rates, NBER Macroeconomics
Annual
BENASSY-QUERE, A., FONTAGNE, L., and LAHRECHE-REVIL, A. (2001), Foreign Direct Investment
and Company Taxation in Europe, European Network of Economic Policy Research Institutes, Economic Working Papers, No.004
BLONIGEN, B., and SLAUGHTER, M. (1999), Foreign-Affiliate Activity and US Skill Upgrading,
NBER Working Paper, No.7040
CAMPOS, N.F. and KINOSHITA, Y. (2002), Foreign Direct Investment As Technology Transferred:
Some Panel Evidence from Transitional Economies, The Manchester School Volume 70, No.3
DOORNIK, A.JURGEN, ARELLANO, M., and BOND, S. (2002), Panel Data Estimation Using
DPD For Ox, DPD User Manuel
EASTERLY, W. and SEWADEH, M. (2004), Global Development Network Growth Database,
World Bank
EUROSTAT (2004), Yearbook 2004: The Statistical Guide to Europe, European Commission
EVANS, P. (1985), Do Large Deficits Produce High Interest Rates? , American
Economic Review, Vol.75, No.1
FAVERO, C., GIAVAZZI, F. and SPAVENTA, L. (1997), High Yields: The Spread on German
Interest Rates, Economic Journal, 107 , July
FELSTEIN, M. (1985), Budget Deficits, Tax Rules, and Real Interest Rates, NBER,
Working Paper, No. 1970
FRIEDMAN, Benjamin M. (1980), The Determination of Long-Term Interest Rates: Implications
for Monetary and Fiscal Policies, Journal of Money, Credit, and Banking, Vol.1XII, No.2, May, pp 331-352
FELDSTEIN, M. (2002), The Role for Discretionary Fiscal Policy in a Low Interest
Rate Environment, NBER Working Paper, No.w9203
GALI, J. and PEROTTI, R. (2003), Fiscal Policy and Monetary Integration in Europe,
NBER Working Paper, No.w9773
GIAVAZZI, F. ve Diğerleri. (2000), Searching for Nonlinear Effects of Fiscal
Policy, European Economic Review, Haziran, 1259-1289
HELBLING, T. and WESCOTT, R., (1995), The
Global Real Interest Rate, Staff Studies for the World Economic Outlook, IMF, Washington DC.
HOELSCHER, G. (1986), New Evidence on Deficits and Interest Rates, Journal of
Money, Cedit, and Banking, Vol. 18, No.1
KINOSHITA, Y., and CAMPOS, N.F. (2003), Why does FDI Go Where it Goes? New Evidence
from the Transitional Economies, William Davidson Institute, Working Paper, No.573, June
KWANG-YEOL, Y.(2003), Corporate Taxation of Foreign Direct Investment Income 1991-2001,
OECD Economics Department, Working Paper, No.365
LAUBACK, T. (2003), New Evidence on the Interest Rate Effects of Budget Deficits,
The Federal Reserve Board, Finance and Economics Discussion Paper
MAKIN, H.J. (1984), A Fiscal Framework for Analysis of Interest Rate Behavior in
Open Economies, NBER Working Paper, No.w1355
MILLER, S. and RUSSEK, F. (1991), The Temporal Causality between Fiscal Deficits
and Interest Rates, Contemporary Policy Issues, Vol. 9, July
MILLER, S. and RUSSEK, F. (1996), Do Federal Deficits Affect Interest Rates? Evidence
from Three Econometric Methods, Journal of Macroeconomics, Vol. 18, Summer
MORISSET, J., and PIRNIA, N. (?), New Directions for Research in FDI, B.Bora(ed),
Rutledge, fortcoming
NUNNENKAMP, P. (2002), Foreign Direct Investment in Developing Countries: what Economists
(Don’t) Know and What Policymakers Should(Not) Do!, Centre for Internatioal Trade, Economics & Environment,
Jaupur, India
PLOSSER, C. (1987), Fiscal Policy and the Term Structure, Journal of Monetary
Economics, Vol. 20
OECD, Statistics, Erişim:[http://www.oecd.org ].
ORR, A., EDEY, M., and KENNEDY, M. (1995), Real Long-Term Interest Rates: The Evidence
from Pooled Time-Series, OECD Economic Studies, No.25
UNCTAD (2004), World Investment Report 2004, www.unctad.org
UNCTAD (2003), World Investment Directory: Central and Eastern Europe, Volume
III
Ekler
Ek 1: Doğrudan Yabancı Yatırım ve Maliye Politikası
Göstergeleri
Ek 2: Faiz Oranları ve Maliye Politikası Göstergeleri
Ek 3: Değişkenlerin
Açıklaması
Değişken |
Açıklama |
Değişken
|
Açıklama |
Int |
Faiz Oranı |
LabourCost |
İşçi
Ücretlerindeki yüzdesel Değişim |
FDI/GFCF |
FDI/GSSO |
Tax
Rate on Low Wage |
Düşük
Ücretlerdeki Vergi Oranı |
FDI/GDP |
FDI/GSYIH
Oranı |
GovOut/GDP |
Kamu Ekonomik
Çıktı/GSYIH Oranı |
FDI
Stock |
FDI Stoku/GSYIH
Oranı |
PopGrow |
Nufus Artış
Hızı |
TaxProdImp |
Üretim
ve İhracat Üzerindeki Vergiler/GSYIH Oranı |
Ttrade/GDP |
Toplam
Ticaret Hacmi/ GSYIH Oranı |
VAT/GDP |
KDV Türü
Vergiler/GSYIH Oranı |
Bus.Inv.CFC/GDP |
Özel Sektörün
GSSO’na Katkısı |
TaxIntTrans/GDP |
Uluslararası
Ticaretten Alınan Vergiler/ GSYIH Oranı |
CompPrice |
AB Bölgesindeki
Nisbi Fiyat Değişimi Bazlı Fiyatlar |
TaxImport/GDP |
İhracat
Vergileri/ GSYIH Oranı |
Inflation |
Enflasyon
Oranı |
IncomeTax/GDP |
Servet
ve Gelir Üzerinden Alınan Vergiler/ GSYIH Oranı |
DefenceExp/GDP |
Askeri
Harcama/GSYIH Oranı |
Gov.Debt/GDP |
Bütçe Açığı/
GSYIH Oranı |
GNP
Growth |
Büyüme
Oranları |
PimaryBal.
/GDP |
Faiz Dışı
Bütçe Dengesi/ GSYIH Oranı |
|
Ek 4: Tanıtıcı İstatistikler
|
Mean |
Std.
Devn. |
Skew. |
Excess Kurt. |
Min. |
Max. |
Normality test |
Int. |
8.52 |
3.29 |
0.84 |
-0.06 |
4.12 |
17.06 |
6.83 |
FDI/GFCF |
19.46 |
13.2 |
0.57 |
-0.48 |
0.38 |
56.99 |
10.87** |
FDI/GDP |
3.13 |
1.93 |
0.78 |
0.87 |
0.40 |
10.11 |
7.32* |
FDI Stock |
23.51 |
16.70 |
1.00 |
0.33 |
1.62 |
77.50 |
26.21** |
TaxProdImp |
13.64 |
2.35 |
-0.43 |
-0.21 |
6.50 |
17.2 |
3.46 |
VAT/GDP |
7.91 |
0.98 |
-0.45 |
0.11 |
5.00 |
9.90 |
2.21 |
TaxIntTrans |
1.36 |
1.20 |
0.93 |
-0.39 |
0.00 |
4.44 |
35.93** |
TaxImport |
0.58 |
0.31 |
1.24 |
0.29 |
0.20 |
1.40 |
37.66** |
IncomeTax |
8.24 |
1.57 |
-0.45 |
1.58 |
4.00 |
12.80 |
9.40** |
Gov.Debt |
27.00 |
17.37 |
0.63 |
-0.64 |
4.40 |
64.20 |
9.87** |
PimaryBal. |
-3.14 |
2.77 |
-0.75 |
1.79 |
-12.6 |
3.10 |
7.58** |
LabourCost |
-0.64 |
4.32 |
0.23 |
0.09 |
-11.9 |
10.70 |
1.04 |
Tax Rate on Low Wage |
41.54 |
2.44 |
1.03 |
1.03 |
37.4 |
48.2 |
11.23** |
GovOut/GDP |
21.16 |
2.62 |
-0.55 |
3.75 |
10.0 |
28.05 |
29.53** |
PopGrow |
-0.35 |
0.50 |
-0.79 |
1.12 |
-1.80 |
1.11 |
7.88** |
Ttrade/GDP |
107.0 |
33.49 |
-0.03 |
-0.58 |
43.28 |
172.9 |
0.69 |
Bus.Inv.CFC/GDP |
19.93 |
3.78 |
-0.99 |
1.12 |
7.40 |
26.30 |
12.16** |
CompPrice
(EU-25=100) |
|
9.78 |
0.54 |
0.40 |
30.8 |
77.10 |
4.06 |
Inflation |
29.49 |
69.50 |
4.54 |
20.97 |
-1.10 |
410.2 |
835** |
DefenceExp/GDP |
1.32 |
0.51 |
2.70 |
13.86 |
0.46 |
4.28 |
40.80** |
GNP Growth |
1.66 |
7.18 |
-2.82 |
9.15 |
-34.8 |
10.62 |
173** |
Ek 5: Maliye Politikalarının Doğrudan
Yabancı Yatırım Üzerindeki Etkileri
|
DYNAMIC
PANEL METHODS |
STATIC
(LSDV) |
|
Mod 1 FDI/
GFCF |
Mod 2
FDI/
GFCF |
Mod 3
FDI/
GFCF |
Mod 4
FDI Stock |
Mod 5
FDI Stock |
Mod 6
FDI Stock |
Mod 7
Net FDIx |
Mod 8
Net FDIx |
Mod 9
Net FDIx |
|
Stock/GDP(-1) |
-1.10
(.00)** |
-0.98
(.17) * |
|
0.27
(.06) ** |
0.02
(0.99) |
-0.61
(0.01) |
|
|
|
|
TaxProdImp(-1) |
-0.007
(.61) |
-3.06
(.24) ** |
|
-0.03
(.01) ** |
-0.41
(0.34) |
|
-12.73
(.14) * |
-2.96
(.04) ** |
-1.44
(.07) ** |
|
VAT/GDP(-1) |
-0.07
(.04) ** |
1.33
(0.27) |
|
-0.02
(.12) * |
0.05
(0.82) |
|
-15.91
(.05) ** |
|
-3.67
(.09) ** |
|
TaxIntTrans
/GDP(-1) |
0.002
(.28) * |
0.04
(0.86) |
|
0.000
(0.86) |
-0.34
(.0) ** |
|
-166.5
(.02) ** |
|
-2.32
(.92) |
|
TaxImport
/GDP(-1) |
0.04
(.00) ** |
|
|
-0.007
(.03) ** |
|
|
-10.85
(.07) ** |
|
-0.25
(.96) |
|
IncomeTax
/GDP(-1) |
0.0004
(.95) |
-3.97
(.02) ** |
-3.50
(.06) ** |
-0.01
(.0) ** |
-1.07
(.0) ** |
-0.07
(.03) ** |
-8.67
(.14) ** |
-3.94
(.0) ** |
-4.13
(.05) ** |
|
Gov.Debt
/GDP(-1) |
1.17
(.00) ** |
|
|
0.29
(.0) ** |
|
|
3.07
(.06) ** |
|
1.81
(.03) ** |
|
PimaryBal. /GDP(-1) |
-0.21
(.03) ** |
|
|
0.17
(.02) ** |
|
|
-8.09
(.26) |
|
1.93
(.19) * |
|
LabourCost(-1) |
-1.18
(.00) ** |
-0.18
(.59) |
-0.08
(.04) ** |
-0.17
(.09) ** |
-0.01
(.10) |
-0.45
(.14) * |
-2.36
(.04) ** |
|
-1.30
(.03) ** |
|
Tax Rate on Low Wage(-1) |
-0.17
(.00) ** |
|
|
0.04
(.01) ** |
|
|
-11.04
(.09) ** |
|
|
|
GovOut/
GDP(-1) |
-0.05
(.05) ** |
0.51
(.78) |
|
-0.005
(.5) |
-0.93
(.0) ** |
|
21.33
(.0) ** |
|
|
|
PopGrow(-1) |
0.003
(.08) ** |
0.005
(0.90) |
0.20
(.63) |
-0.001
(.04) ** |
0.18
(.0) ** |
-0.01
(.80) |
48.21
(0.51) |
13.01
(0.21) * |
|
|
Ttrade/GDP(-1) |
-0.35
(.05) ** |
0.69
(.01) ** |
|
0.33
(.0) ** |
0.10
(.04) ** |
|
2.77
(.09) ** |
|
|
|
Bus.Inv.CFC/
GDP(-1) |
-0.24
(.01) ** |
|
|
0.06
(.14) * |
|
|
-5.34
(.17) * |
-0.02
(.96) |
|
|
CompPrice(-1) |
-0.53
(.01) ** |
|
|
0.01
(.73) |
|
|
-4.55
(.02) ** |
-0.18
(.64) |
|
|
Inflation(-1) |
-0.51
(.00) ** |
|
|
-0.07
(.02) ** |
|
|
-7.37
(.07) ** |
|
|
|
DefenceExp
/GDP(-1) |
-0.04
(.05) ** |
|
|
-0.004
(.04) ** |
|
|
131.6
(0.22) * |
|
|
|
GNP Growth
(-1) |
-0.59
(.00) ** |
-0.97
(.09) ** |
0.07
(.84) |
0.16
(.01) ** |
-0.10
(.29) |
-0.20
(.09) ** |
-2.45
(0.35) |
0.75
(.15) ** |
|
|
GNP Growth |
|
|
-0.05
(.77) |
|
|
|
|
0.91
(.15) * |
|
|
Diagnostics |
|
R2 |
0.26 |
0.16 |
0.12 |
0.08 |
0.11 |
0.06 |
0.82 |
0.56 |
0.72 |
Wald (joint) |
316** |
52.9** |
26.2** |
283** |
220** |
289** |
180** |
128** |
137** |
Wald (dummy) |
25.7** |
0.07 |
2.88 |
34** |
|
21** |
8.83 |
|
|
AR(1) Test |
-1.93 |
-1.60 |
-1.81 |
-2.4* |
1.37 |
1.03 |
-1.88 |
2.28* |
-1.99* |
AR(2) Test |
0.87 |
0.98 |
0.86 |
1.34 |
1.86 |
2.18* |
-1.42 |
1.86 |
0.27 |
Obs.Number |
42 |
56 |
79 |
42 |
56 |
79 |
42 |
79 |
36 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
x
(FDI Stock/GDP) + (FDI/GFCF) ; **:%5 Significance Level ; * %10 Significance Level
Ek 6: Maliye Politikalarının
Faiz Oranları Üzerindeki Etkileri
|
Mod 1 Dynamic Panel Mod. |
Mod 2
LSDV |
Mod 3
Dynamic
Panel Mod. |
Mod 4 Dynamic
Panel Mod. |
Interest |
Int. |
Int. |
Int. |
Int. |
TaxProdImp |
-0.16
(0.41) |
-0.45
(0.08)** |
|
0.71
(0.43) |
VAT/GDP |
0.06
(0.71) |
0.15
(0.53) |
|
-2.54
(0.12)* |
IncomeTax
/GDP |
1.07
(0.06)** |
2.23
(0.00)*** |
|
0.07
(0.96) |
Gov.Debt
/GDP |
0.009
(0.08)** |
0.19
(0.01)*** |
|
0.13
(0.10)* |
PimaryBal. /GDP |
-0.36
(0.02)*** |
-0.04
(0.81) |
|
-1.27
(0.03)*** |
Inflation |
0.78
(0.00)*** |
0.64
(0.00)*** |
0.28
(0.00)*** |
|
GNP Growth |
0.10
(0.47) |
0.17
(0.33) |
|
|
Diagnostics |
R2 |
0.79 |
0.89 |
0.70 |
0.22 |
Wald (joint) |
3600** |
1029** |
277** |
19.66** |
Wald (dummy) |
0.08 |
|
46.1** |
1.06 |
AR(1) Test |
1.55 |
-2.009* |
1.96* |
2.13* |
AR(2) Test |
1.79 |
-1.32 |
1.40 |
1.80 |
Num. Obs. |
51 |
51 |
89 |
51 |
*** * %1 Significance Level, ** %10 Significance Level, * %5 Significance
Level
Ek 7: Değişkenlerin
Açıklaması
FDI |
FDI
(Milyon USD) |
HBVADE |
HB
Ortalama Vade |
KREDİ |
Bankalar
Kredi Hacmi |
HBFAIZ |
HB
Ortalama Faiz |
REELKUR |
Reel
Kur(TEFE) Yuzde Deg |
CARIDEN |
Cari
Denge |
SUEOZEL |
Sanayi
Üretim Endeksi(Özel) |
DBORC |
Dış
Borç Stoku |
KKOOZEL |
KKO
Özel |
KBORC |
Toplam
Kamu Borç Stoku |
RELKAZ |
Reel
Kazanç Endeksi |
|
|
BUYUME |
Büyüme(GSYIH) |
BFAIZ |
|
VERİMOZ |
Kismi
Verimlilik Endeksi |
VERGI
|
|
ISGUCU |
İşgücüne
Katılım Oranı |
KHARC
|
Kamu
Harcamaları/GSYIH |
Ek 8: Birim Kök Testi-Augmented
Dickey Fuller (Türkiye)
|
ADF |
%95 |
|
ADF |
%95 |
|
ADF |
%95 |
FDI |
-1.83 |
-3.17 |
VERİMOZ |
-1.67 |
-3.04 |
DBORC |
-0.19 |
-3.04 |
D(FDI) |
-1.81 |
-3.21 |
D(VERİMOZ) |
-2.14 |
-3.21 |
D(DBORC
) |
-3.93 |
-3.06 |
D(FDI,2) |
-3.80 |
-3.11 |
D(VERİMOZ,2) |
-7.61 |
-3.09 |
KBORC |
-0.42 |
-3.04 |
KREDİ |
-10.53 |
-3.17 |
ISGUCU |
-2.64 |
-3.11 |
D(KBORC) |
-3.84 |
-3.21 |
BUYUME |
-0.02 |
-3.11 |
D(ISGUCU) |
-17.4 |
-3.06 |
BUTCE |
-5.05 |
-3.17 |
D(BUYUME) |
-1.84 |
-3.17 |
HBVADE |
-1.59 |
-3.17 |
BFAIZ |
-1.46 |
-3.08 |
D(BUYUME,2) |
-5.12 |
-3.14 |
D(HBVADE) |
-4.55 |
-3.11 |
D(BFAIZ) |
-1.18 |
-3.09 |
REELKUR |
-2.94 |
-3.14 |
HBFAIZ |
-0.09 |
-3.17 |
D(BFAIZ,2) |
-15.3 |
-3.09 |
SUEOZEL |
0.58 |
-3.06 |
D(HBFAIZ) |
-1.70 |
-3.21 |
VERGI |
-1.14 |
-3.04 |
D(SUEOZEL) |
-3.33 |
-3.21 |
D(HBFAIZ,2) |
-6.08 |
-3.01 |
D(VERGI) |
-4.11 |
-3.02 |
KKOOZEL |
-0.86 |
-3.04 |
CARIDEN |
-2.09 |
-3.04 |
KHARC |
3.45 |
-3.09 |
D(KKOOZEL) |
-9.8 |
-3.21 |
D(CARIDEN) |
-1.80 |
-3.17 |
|
REELKAZ |
-3.43 |
-3.11 |
D(CARIDEN,2) |
-5.69 |
-3.09 |
|
Ek 9: FDI ve Faiz Oranı
(Türkiye)
|
Mod1
FDI |
Mod2
FDI |
Mod3
FDI |
Mod4
HBFAIZ |
Mod5
HBFAIZ |
Mod6
HBFAIZ |
Constant |
70.15
(.98) |
-256.68
(0.600) |
801.80
(0.11) ** |
118.16
(0.001) *** |
139.534
(0.005) ** |
15.1239
(0.4269) |
KREDİ |
3381.3
(.75) |
|
|
|
|
|
D(BUYUME,2) |
-6105.5
(.41) |
|
|
|
|
|
REELKUR |
4806.8
(.46) |
|
|
|
|
|
D(SUEOZEL) |
30.19
(.855) |
|
|
|
|
|
D(KKOOZEL) |
-156.46
(.68) |
|
|
|
|
|
RELKAZ |
-8.224
(.83) |
|
|
|
|
|
D(VERİMOZ,2) |
-4.4641
(.926) |
|
|
|
|
|
D(ISGUCU) |
12220.00
(.582) |
|
|
|
|
|
D(HBVADE) |
|
-14.178
(.01) *** |
|
-0.3138
(.0005) *** |
|
|
D(HBFAIZ,2) |
|
-34.816
(.005) ** |
|
|
D(CARIDEN,2) |
|
0.3999
(.001)*** |
|
0.0015
(.7649) |
|
|
D(DBORC) |
|
-0.3750
(.066) ** |
-0.284
(.001)*** |
-0.00525
(.0011) ** |
-0.0067
(.0062) ** |
-0.00801
(.0121) ** |
D(KBORC) |
|
0.2584
(.037) ** |
0.3475
(.001)*** |
0.001349
(.5368) |
0.00131
(.7560) |
0.00918
(.0773) ** |
BUTCE |
|
-734.47
(.109) * |
54.8
(.849) |
-11.742
|
-4.26770
(.6255) |
2.00008
(.8652) |
D(BFAIZ) |
|
-370.98
(.109) * |
-966.4
(.015)** |
8.7946
(.0774) ** |
15.63170
(.0870) ** |
-3.77726
(.6535) |
D(VERGI) |
|
-5014.4
(.070) ** |
-7382.
(.023)
** |
56.645
(.2654) * |
118.5984
(.2131) |
-92.6501
(.3158) |
D(KHARC) |
|
|
43073.
(.01) *** |
-1556.6
(.0005) *** |
-1679.04
(.0072) ** |
|
R-squared |
0.511 |
0.8134 |
0.7230 |
0.9490 |
0.748810 |
0.464497 |
Adj. R-squared |
0.023 |
0.6269 |
0.5568 |
0.8980 |
0.598096 |
0.221087 |
Schwarz criterion |
17.56 |
16.601 |
16.663 |
8.521 |
9.782700 |
10.37304 |
F-statistic |
1.049
(.473) |
4.3611
(.026) ** |
4.351
(.020) ** |
18.618
(.0002) *** |
4.96841
(.0131) ** |
1.90828
(.17268) |
D-W stat |
2.67** |
2.24*** |
2.06*** |
2.14*** |
1.907*** |
2.32* |
* %10
Güven aralıuğında anlamlı
** %5
Güven Aralığında anlamlı
***
%1 Güven aralığında anlamlı
The Effects Of Fiscal Policy On Foreign Direct Investment And Interest Rates: An Application To European
Union Transitional Economies With Panel Data Approach
Abstract
Transitional economies had reached
high level of foreign direct investment and a sustainable level of interest rates compare to other developing countries after
free-market period. Although the monetary policy and macroeconomic stability are mandatory factors on interest rates and macroeconomic
and political stability, availability of natural resources, and labor cost are mandatory factors on foreign direct investment,
fiscal policy is also another factor that affect both of the indicators. This study examines the fiscal determinants for FDI
and interest rates by panel data approach for transitional economies and OLS method for Turkey. The study considers taxes
on production, imports, international transactions and income, debt indicators, labor cost and instruments variables as growth,
population growth, defense expenditure and inflation. At the first part we find that tax variables are the main factors of
fiscal policy that determine FDI and find that debt indicators are main factors of fiscal policy on interest rates for transitional
economies. At the second part we examine Turkish fiscal policies that determine FDI and interest rates and we find that debt
indicators are the main factors of fiscal policy on FDI and interest rates for Turkey. Finally, Turkey should focus on internal
debt indicators for FDI and interest rates and should focus on labor cost and VAT and income type taxes for market-seeking
FDI. The examination this research based on taxes rates rather than tax income/GDP level for transitional economies and Turkey
is left to future research.
Key Words: Fiscal
Policy, Interest Rates, FDI, EU Transitional Economies, Panel Data Approach
TÜRK VERGİ SİSTEMİ’NDEKİ TEMEL SORUNLAR
MURAT AKYOL – MALİ MÜŞAVİR
KASIM 2003
1. Verginin Tanımı, Amacı ve Önemi
Vergi; kamu giderlerini karşılamak üzere herkesin mali gücüne göre vermekle yükümlü
olduğu ekonomik değerlerdir. Vergi içerik olarak, karşılıksız ve cebri olarak toplanan bir
kamu geliridir.
Verginin ancak yasalarla ihdas edilip tahsil edileceği kuralı, günümüz demokrasilerinde
vergilemenin temel şartıdır. Vergiyi düzenleyen yasalarda genel kapsam, gerekçe, vergi ölçüleri ve uygulanacak
müeyyideler gibi tüm unsurların açıkça belirlenmesi yanında, diğer yasalarda olduğu gibi vergi yasalarının
da anayasaya uygunluğu zorunludur.
Anayasamızda ifadesini bulan sosyal devlet olma ilkesi nedeniyle devletin, temel varlık nedenine bağlı
görevleri vardır. Bu görevleri; refah düzeyini yükseltmek, huzur ve güven ortamını sağlamak ve adalet,
güvenlik ve sağlık hizmetlerini aksatmadan yürütmek olarak sıralamak mümkündür. Devletin bu hizmetleri yürütebilmesi
için yeterli ölçüde parasal kaynağa sahip olması gerekmektedir. Vergi gelirleri de devlet açısından bu
bakımdan önemli bir kaynak teşkil etmektedir.
Devlet kendi temel görevlerini yürütmek için vergi yoluyla kaynak elde ederken, bir taraftan da ekonomiyi yönlendirip,
gelir dağılımını düzenlemek suretiyle genel bütçeye kaynaklık eden vergi gelirlerinin sürekli
artırılması için iktisadi faaliyetlerin geliştirilmesini teşvik eder ve destekler. Çünkü verginin
sürekli ve düzenli bir gelir kalemi olarak alınabilmesi için vergiye esas teşkil edecek kazançların da sürekliliği
şarttır. Bu durumda ekonomik faaliyetlerin bir sonucu olarak karşımıza çıkan verginin, ekonomi
için var olduğunu kabul etmek gerekir.
Ancak; uygulamada Türkiye’deki vergi idaresinin bu iktisadi ve sosyal gerçeklere göre örgütlenip, uygulamalarını
da o yönde geliştirdiğini söylemek mümkün değildir. Devlet verginin iktisadi önemine göre örgütlenip, daha
fazla vergi için daha elverişli üretim zemini yaratmak yerine, klasik devletçiliğin
sağır dilsiz mevzuat otoritesi ile uygulamanın kolaycılığına sarılmaktadır. O
nedenle de vergiciliğin ekonomik boyutu hiçbir şekilde algılanmadığı gibi, vergi ödemeyi eziyet
haline getiren bürokrasi ve mevzuat karmaşası devletin de, mükellefin de içinden çıkamadığı
bir ortam yaratmaktadır.
2. Türk Vergi Sistemindeki Başlıca Sorunlar
Bir ülkenin vergi sistemi, genel ekonomik, sosyal, hukuksal ve yönetsel sisteminden soyutlanamaz.
Çağdaş bir vergi sisteminin varlığı, o ülkede devletin çağdaş bir yapılanma içinde
olmasına bağlıdır. Çağdaş bir devlet ise, ekonomik bakımdan gelişmiş, enflasyonu
kontrol altına almış, kurumları istikrar içinde ve oturmuş olan devlettir. Türk Vergi Sistemi günümüzde devlette var olan bozuk yapılanmadan direkt olarak
etkilenmektedir. Bu nedenle Türk Vergi Sistemi'nin sorunları ve aksayan yönleri gündemde olan ve çok tartışılan
bir konudur. Ayrıca, vergi sisteminde yapılan düzenlemelerin ülkenin planlanan iktisadi ve sosyal yapısı
ile uyumlu olması, hedeflenen iktisadi ve sosyal yapıya paralel olarak değiştirilmesi ve uygulamada ortaya
çıkan sorunlara ve ihtiyaçlara göre geliştirilmesi gereklidir. Bunun yapılamamış olması zaman içinde Türk Vergi Sistemi'nin sorunlarının
bir kısır döngü içine girmesine neden olmuştur.
Cumhuriyet döneminde yapılmış üç anayasamızda da vergiyle ilgili
temel kurallar açık bir şekilde ortaya konmuştur. Ancak; vergi sisteminin etkinliği ve işlerliği
açısından adaletli dağılımın yanında, idari uygulamanın da yasal düzenlemeler
kadar önemli olduğunu göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Hukukun üstünlüğü ilkesi siyasilerin en önemli söylemleri
olmasına rağmen vergi sistemi içerisinde vergi adaletinin yerine bürokratik yaptırım ve uygulamaların
öne çıkmış olması ne yazık ki vergi tahsilatındaki başarısızlık kadar vergi
kayıp ve kaçağındaki artışın da önemli nedenlerinden birisidir.
Türkiye’de vergiye ilişkin
yapılan bir çok reforma karşılık Türk Vergi Sistemi bir türlü istenilen noktaya getirilememiştir.
Vergi kaçıranlar, vergisini kuruşu kuruşuna ödeyen mükelleflerin tepkisini çekerken, devlet de önemli miktarda
gelir kaybına uğramaktadır. Kayıt dışı ekonominin çok ciddi bir tehdit oluşturduğu
Türkiye'de devlet, bütçe giderlerinin ancak yüzde 53'ünü vergi gelirleriyle karşılayabilmektedir. Ayrıca, beyana
dayalı vergi gelirlerinin toplam vergi gelirleri içindeki payı giderek azalmaktadır. Bu durum yıllık
beyanname ile gelirlerini beyan eden kesimin giderek vergi ödemediğini, bir şekilde gelirlerinin gizlendiğini
ve vergi adaletinin gerçekleştirilmediğini göstermektedir. Sistemin dolaysız vergilere doğru kayması, adaletsiz ve maliyet artışına neden olan vergilere neden olmaktadır.
Alan itibariyle gerek KDV gerekse Gelir ve Kurumlar Vergisi açısından bakıldığında, Türk Vergi
Sistemi’nde önemli bir şekilde kayıt dışı ekonominin tabanında vergilendirilmeyen bir
alan olduğu görülmektedir. Vergi tabanı da ekonominin tamamını kapsamamaktadır. Dolayısıyla,
Türkiye’nin vergi gelirleri, Gelir Vergisi tevkifatı, Katma Değer Vergisi ve Akaryakıt Tüketim Vergisi
üzerinde oturmaktadır. Zira, vergi gelirlerinin yüzde 70'ini bu üç gelir unsuru oluşturmaktadır. Bütçe giderlerinin
sadece % 53’ünün vergi geliriyle karşılanabilmesi gerçeği de Türkiye’nin iç ve dış borç
batağına sürüklenmesine, hizmetlerin yeterince yapılmamasına ve kamu çalışanlarına tatminkar
maaş verilmemesine yol açmaktadır. Bunun sonucunda da, Türk Vergi Sistemi, mevcut haliyle, kamu finansman açıklarını
büyütmekte, ülkenin sağlık, eğitim, adalet ve güvenlik hizmetlerini olumsuz yönde etkilemekte, alt yapı
yatırımlarını engellemekte ve gelir dağılımını daha da bozmaktadır. Kayıt
dışı ekonomi ve vergi kayıplarını asgariye indirecek radikal anlamda kanuni ve idari düzenlemeler
ise bir türlü yapılamamaktadır.
Türk ekonomisi sıkı
sık krize girmektedir ve bu krizlerin ana nedeni kamu maliyesinde var olan dengesizliklerdir. Bu dengesizliğin kaynaklarından
biri de mevcut vergi sistemidir. Türk Vergi Sistemi ile ilgili çok fazla sayıda sorun bulunmaktadır. Bunların
bir kısmı kanunlardan, bir kısmı idareden ve bir kısmı da mükelleflerden kaynaklanmaktadır.
Türk Vergi Sistemi’ndeki
adaletsizlik ve kayıtdışılık ile ilgili olarak Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları
Kurulu da 600 sayfalık bir rapor hazırlayarak adaletsizliğin dayanılmaz
boyutlara ulaştığına dikkat çekti. Bütün bunların ışığında sorunları
sıralayacak olursak Türk Vergi Sistemi’nin panoraması şu şekildedir;
A- Yük ücretlilerin üzerindedir;
- Başta gelir vergisi ve KDV olmak üzere vergi oranları çok yüksek seviyededir.
- Vergilerin büyük bir bölümü ücretliler tarafından ödenmektedir.
- 1990’lı yıllarda toplam gelir vergisinin yüzde 46.6’sını
ücretliler, yüzde 3.3’ünü ticari kazanç sahipleri, yüzde 1.9’unu serbest meslek erbabı, yüzde 1.6’sını
çiftçiler ödemiştir.
- Son 30 yılda OECD üyesi ülkelerde kişi başına düşen vergi geliri
16 kat, AB’de 20.5 kat, Türkiye’de ise 20.3 kat artış göstermiştir.
- Türkiye’de servet üzerinden yeterince vergi alınmamaktadır.
- İthalde alınan KDV, en önemli dış ticaret vergisi haline gelmiştir.
B- Kanunlar çok karışık ve anlaşılması zor bir
durumdadır;
- Vergi kanunlarının sayısı çok fazladır.
- Sık değişen vergi yasaları karmaşık bir hal almıştır.
Vergi kanunlarının değiştirilmesi ve uygulanması için yeterli
hazırlık dönemi tanınmamaktadır.
- Yapılan değişiklikler, önceden sosyo-ekonomik araştırmalar yapılarak
sonucu tasarlanmış, kamuoyu desteğini sağlamak üzere tartışmaya açılarak genelinde uzlaşmaya
varılmış değişiklikler olmamaktadır.
- Bu ortam, mükelleflerin vergi kaçırmalarına zemin hazırlamaktadır.
- Vergi idaresinin yetkisi geniş olduğu için yetki kullanımında zaman
zaman hukukun sınırlarının aşıldığı görülmektedir.
- Uzun dönemli bir vergi politikası bulunmamaktadır.
C- Kayıtdışı önlenememektedir
- Yüksek enflasyon ve mükelleflerin enflasyon düzeltmesine tabi tutulmaması ile bozuk
gelir dağılımı vergiye karşı direnci arttırılmaktadır.
- Türkiye’deki kayıtdışı ekonomi kendini besler hale gelmiştir.
- Türk vergi idaresinin radikal önlemler almadan ve reformlar yapmadan kayıtdışı
ekonomiyi önleyebilmesi mümkün değildir.
- Türk ekonomisinde kaydi para kullanımı yaygın değildir.
- İşletmelerde muhasebe kayıt ortamı yetersizdir.
- Vergi cezaları uygulanamamaktadır. Mükellef, uzlaşma ile cezaların neredeyse
tamamından kurtulmakta, mahkemeye intikal eden uyuşmazlıkların çoğu da idare aleyhine sonuçlanmaktadır.
Bu durum da cezaların etkinliğini yok etmektedir.
D- Köşeyi dönme anlayışı yaygın bir hal almıştır;
- Sık sık vergi afları çıkarılmaktadır.
- Vergi ödeme bilinci zayıftır. Vergi mükelleflerinin çoğu, ödenmeyecek her
vergiyi kendisi için bir kazanç saymaktadır.
- Değer yargıları değişmiştir. Bu ortamın oluşmasında;
çevrede, basın ve yayın organlarında görülen yolsuzlukların, adaletsizlik ve kayırmaların, her
ne pahasına olursa olsun ‘köşeyi dönme’ anlayışının yaygınlaşmış
olmasının da katkısı olmuştur.”
E – İdare yapılanma ve uygulama açısından yetersizdir;
- Türk gelir idaresi ıslaha muhtaçtır. İdare, araştırma ve planlamadan
uzak, örgütlenme yapısı itibariyle koordinasyonu zayıf, siyasi etkilere açık ve fonksiyonel olmayan, yasaları
uygulamada sorunları olan bir niteliktedir.
- Türk gelir idaresi, vergi gelirleri hedefine, yeni vergiler ihdas ederek ve vergi oranlarını
yükselterek ulaşmayı alışkanlık haline getirmiştir.
- Gelir idaresi, teknolojik imkânlardan yeterince yararlanamamakta, kalifiye eleman çalıştıramamaktadır
ve vergi matrahlarını kavrama gücünden de yoksundur.
Yukarıda
yapmış olduğumuz ayrımlar dışında Türk Vergi Sistemi’nde başka sorunlar da bulunmaktadır.
Bu sorunlarla ve yukarda değinmiş olduğumuz sorunlara beraberce göz atacak olursak;
Öncelikle
Türk Vergi Sistemi'ni oluşturan mali mevzuat ve vergi kanunları oldukça karmaşıktır. Çok sayıda
vergi mevzuatını, çok sayıda kanun hükmünü, Bakanlar Kurulu Kararlarını ve Genel Tebliğleri
uzmanlar bile izlemekte zorluk çekmektedirler.
Vergi
oranları yüksektir. Başta Gelir, Kurumlar ve Katma Değer Vergileri ile Tapu Harçları olmak üzere yasal
vergi oranları yüksektir. Bu durum da hem kayıtdışılığa hem de vergi adaletinin bozulmasına
yol açmaktadır.
OECD
verilerine göre Türkiye tam bir vergi fakiri ülke konumundadır. Türkiye’de toplam vergi gelirlerinin GSYİH’ya
oranı %17’dir. Avrupa ülkelerinde ise bu oran % 30’lar civarındadır. Bu oran Danimarka’da
% 47, İsveç’te % 38.4, Belçika’da ise % 29’a ulaşmaktadır. Türkiye’de vergi oranları
yüksek olmasına rağmen vergi geliri oldukça düşük kalmaktadır. Bu durum da vergiciliğimizin ne halde
olduğunun en somut göstergesidir.
Vergisel
bağışıklıklar olarak nitelendirilebilecek istisna, muafiyet ve indirimler çok yaygın ve vergi
tabanını aşındıracak boyuttadır. Bu durum hem vergi mükellefleri arasında adaletsizliğe
yol açarak bunlardan yararlanmayanların vergi yükü altında ezilmelerine neden olmakta, hem de vergi sisteminin oto
kontrol mekanizmasını zayıflatarak elastikiyetini ve vergi denetimlerinin etkinliğini azaltmaktadır.
Vazgeçilen vergi olarak mesele ele alındığında, vergi kanunlarımızda yer alan istisnalar ilk
akla gelen husustur. Kurumlar Vergisi Kanunu’nda 18 ayrı istisna hükmü, 20 tane ayrı muafiyet vardır.
Bir vergide 38-40 istisna ve muafiyetin olması, erozyonun önemli boyutlarda olmasını kaçınılmaz kılmaktadır.
Türkiye’de belge düzeni yerleşmemiştir ve yaygın bir kayıt
dışı ekonomi vardır. Bu kesim dolaylı vergilerle kısmen vergilendirilse de, dolaysız vergi
gelirlerine katkıda bulunmamaktadır. Bu konuda 06.07.1994 tarih 22301 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan
4008 Sayılı Kanun ile Tek Vergi Numarası Uygulaması'na geçileceği belirtilmiş ve içeriği
06.02.1998 tarih ve 22350 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile
genişletilerek mükellefiyetin tespiti için "Tek Vergi Numarası'' verilmeye başlanmıştır. Bu
şekilde mükelleflerin vergisel faaliyetlerinin daha yakından izlenmesi ve kavranması suretiyle vergi tabanının
genişletilmesi yönünde önemli bir adım atılmıştır. Bu uygulama ekonomik işlemlerin takibi
ve idarenin denetim gücünün artırılmasında etkili olacaktır.
Mahalli
vergilerden olan Emlak vergileri ile yeterli hasılat sağlanamamakta ve mahalli idareler için yeterli bir kaynak
oluşturulamamaktadır.
Türk
Vergi Sistemi dar tabanlı Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi ile geniş tabanlı bir Katma Değer Vergisi'ne
dayalıdır. Bu durum vergi adaletini bozmaktadır.
Vergi
idaresi kendine düşen görevleri yerine getirmede yetersiz kalmaktadır. Bu durum vergi idaresinin personel ve örgüt
yapısından, vergicilik hizmetlerinin yapılabilmesi için gerekli olan bir takım ihtiyaçların karşılanamamasından
ve teknolojik olanakların yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu sorunlar dairelerini mükellefiyeti takip eden
birimler olmaktan uzaklaştırarak, ancak beyanname kabul eden ve tahsil eden birimler haline dönüştürmüştür.
Vergi
cezaları yeterince caydırıcı olmaktan uzaktır. Vergi cezalarının yüksekliğine karşın,
uygulanabilirliği şüphelidir. Yoruma açık olan cezalar uygulamada adaletsizlik yaratmaya uygun ortamı
hazırlamaktadır. Türk mali ceza hukukunda, vergi düzenlemelerine uymayanlar için bir çok müeyyide olmasına
rağmen bunlar etkin bir şekilde uygulanmamaktadır.
Ekonomik,
kültürel, sosyal nedenlerle uygulamaya konulan götürü usulde vergilendirme rejimi, amacını aşan bir konuma
ulaşmıştır. Gelir vergisi mükelleflerinin önemli bir kısmı vergisel avantajları nedeniyle
götürü usulde gelir vergisine tabi duruma gelerek ödemesi gerekenden daha az vergi verir hale gelmiştir. Bu durum hem
vergi erozyonuna hem de belge düzeninde aksamalara neden olmuştur.
Menkul
sermaye iratları stopaj yolu ile ve düşük oranla vergilendirilmektedir ki bu durumun vergi adaletini ve Türk Vergi
Sistemi'nin üniter karakterini büyük ölçüde zedelemektedir. Bu konuda yapılan bir düzenleme ile 1997 yılından
başlayarak menkul sermaye iratlarının beyannameye dahil edilmesi şeklinde değişiklik yapılmıştır.
Türk
Vergi Sistemi vergi hasılatı açısından değerlendirildiğinde; sistemin büyük ölçüde Gelir Vergisi’ne
dayandığı, Kurumlar Vergisi’nden elde edilen gelirin getirilen istisnalar nedeniyle düşük seviyede
kaldığı görülmektedir. Toplam Gelir Vergisi içinde kesinti yoluyla alınan vergi %84'e ulaşmakta,
ücretlilerin vergisinin stopaj içindeki payı ise, % 68'dir. Bu durum Gelir Vergisi'nin bir yerde ücretliler üzerinden
alınan bir vergi haline gelmesine neden olmuştur.
2.1.
Vergi Kaybına Yol Açan Nedenler
Vergi kayıp
ve kaçakları konusu bir çok ekonomik birimin içinde olduğu ve geniş bir kitleyi ilgilendiren bir konudur. Özellikle
bir üst kavram olarak vergi kaybı ele alındığında bunun iki alt boyutta olduğu görülür. Bunlar;
vazgeçilen vergiler ve kaçırılan vergilerdir. Vergiye karşı koymanın, vergiye tepki göstermenin çok
değişik yolları vardır. Bunları dört başlık altında toplamak mümkündür:
1-Kişililerin ya da grupların topluca, kamu gücüne karşı baskı yapmaları.
2-Hukuksal yollarla vergiden kaçınma.
3-Doğrudan doğruya kanunları ihlal etme(kaçakçılık)
4-Ayaklanma.
Ekonomik gerekçelerle bakıldığında, 80 sonrası çok değişik
düzenlemelere rastlanılmaktadır. Özellikle döviz girdisi sağlanması, yatırımların hızlandırılması,
sermayenin tabana yaygınlaştırılması, işletmelerin mali bünyelerinin güçlendirilmesi, bölgelerarası
kalkınmışlık farklarının giderilmesi gibi ekonomik gerekçeler veya dar ve sabit gelirlilerin
korunması gibi sosyal gerekçeler ya da idare için çok maliyetli olması gibi idari gerekçelerle vergiden vazgeçme
olgusu ortaya çıkmaktadır.
Türk vergi sisteminde
çok büyük boyutlarda vergi kaçağı olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir. Bunun yanında bir başka
gerçek daha vardır ki o da dürüst mükelleflerin mali mevzuat gereğince kar gibi görünen ancak gerçekte kar olmayan
fiktif gelirlerinden de vergi alınması, bir başka deyişle karın vergilenmesi adıyla sermayenin
işletmeden çekilmesidir. Vergi kaçakçılığını kabullenmek mümkün olmadığı gibi,
fiktif gelirlerden alınan vergileri de haklı bulmak mümkün değildir. Bu şekilde alınan vergi işletmeleri
adeta kemirmekte, bazı işletmeleri sürekli kar ediyormuş gibi görünmelerine rağmen iflasa kadar götürmektedir.
Yüksek enflasyon yüzünden bir yandan müteşebbislerin teşebbüs cesareti kırıldığı için yeni
yatırımlar yapılamamakta, diğer yandan mevcut işletmeler de enflasyon nedeniyle yok olmaktadır.
Sonuçta vergi gelirleri artmayıp, tam tersi azalmaktadır. Bu yüzden tasarruf sahipleri tasarruflarını
yatırıma değil, kısa vadede rant getiren alternatifli alanlara kaydırmaktadır.
Türk Vergi Sistemi
göz önüne alındığında mükelleflerin vergi kaçırma nedenleri şu şekilde sayılabilir;
1- Vergi
oranlarının yüksekliği,
2- Mükellefin
ilke olarak vergi ödemeyi benimsememesi,
3- Vergi
yükünün adil dağılmadığı inancı,
4- Ödediği
vergilerin etkin bir biçimde gerekli yerlere kullanılmadığı düşüncesi,
5- Vergi
konusunda zaman zaman yapılan haksız uygulamalar (aflar, ekonomik denge vergisi, ertelemeler),
6- Giderlerinin
belgeleyememesi,
7- Açık
ödemelerini karşılama isteği,
8- Rekabet
gücünü arttırma isteği,
9- Sermaye
birikimi yapma arzusu,
10- İş ahlakı
ve sosyal sorumluluk bilincinin gelişmemiş olması,
11- Vergi mükellefi olmanın
getirdiği maliyet ve bürokrasiden kaçınma,
12- Vergi kaçırmaya yardımcı
olarak bu yolla kazanç sağlama yolunu seçmesi,
13- İlke olarak vergi ödemeyi
benimsememesi.
Ayrıca, kayıt dışı ekonominin
denetim altına alınamaması nedeniyle vergi potansiyelinden yeterince yararlanılamamakta ve yüksek vergi
oranlarına karşın vergi gelirleri çok düşük düzeylerde gerçekleşmektedir. Bu olgu ise kamu harcamalarının
giderek daha büyük bir bölümünün borçlanma yoluyla karşılanması zorunluluğunu getirmekte, bu nedenle kamu
harcamaları içindeki transfer harcamalarının payı çok yüksek düzeylere erişirken yüksek kamu açıkları
da kapatılamamaktadır.
Kamu açıklarının ekonomik istikrarsızlığın en önemli nedenlerinden
birisi olduğu düşünüldüğünde bu açıkların kapatılmasında borçlanma yerine vergi potansiyelinden
yararlanılarak vergi gelirlerinin artırılması gereği açıktır. Yapılan hesaplamalar,
kayıt dışı ekonominin denetim altına alınması durumunda bu ekonomiden elde edilebilecek
vergi gelirlerinin mevcut tahakkuk eden vergi gelirlerinin %80’i düzeyinde olduğunu ve bu tutarın kamu açıklarının
yaklaşık 3.3. katına yakın olduğunu göstermektedir.
Ekonomik istikrarsızlığın en önemli göstergelerinden birisi olan enflasyon
ile tasarruf-yatırım farkı arasındaki ilişkiye bakıldığında kamu açıklarını
kapatacak nitelikteki söz konusu potansiyel vergi gelirlerine olan acil ihtiyaç daha açık görülmektedir. Konunun boyutunu
göstermek amacıyla yapılan bir araştırmaya göz atacak olursak. Söz
konusu araştırmada, enflasyon ile kamu tasarruf-yatırım farkları arasındaki ilişki 1972-1996
ve 1983-1996 verileri kullanılarak hesaplanmıştır.
1972-1996 yıllarına
ilişkin TEFE (Toptan Eşya Fiyatları Endeksi) oranları bağımlı değişken olarak
alınırken, aynı yıllara ilişkin tasarruf-yatırım farkları bulunmuş ve bu değerlerin
GSMH’ya oranları ise bağımsız değişken olarak analize dahil edilmiştir. Söz konusu
değişkenler için iki farklı yaklaşım kullanılmıştır. Birinci yaklaşımda;
aynı yıldaki tasarruf-yatırım farklarının GSMH’ya oranlarıyla enflasyon oranları
arasındaki ilişkiye bakılırken, ikinci yaklaşımda ise, bağımsız değişken
olan tasarruf-yatırım farklarının GSMH’ya oranlarıyla bir sonraki yılın enflasyon
oranları arasındaki ilişki araştırılmıştır.
Regresyon analizi sonucunda elde edilen sonuca bakıldığında tasarruf-yatırım farklarının GSMH’ya oranıyla, enflasyon oranı arasında
anlamlı bir ilişkinin bulunduğu görülmektedir. Söz konusu bulgular, dönem açıklarının yüksek
faizle borçlanma yoluyla daha da belirgin biçimde gelecek dönemlere aktarıldığını ve bu erteleme
nedeniyle dönemin enflasyonundan çok bir sonraki dönemin enflasyon oranı üzerinden etkili olduğunu göstermektedir.
Ayrıca, yapılan bu araştırma,
kayıt dışı ekonominin denetim altına alınması durumundaki enflasyonla mücadelede büyük
ölçüde başarılı olunabileceği göstermektedir. 1995 yılına ilişkin varsayımlara dayalı
yapılan hesaplamalarda ekonominin ancak %55.6’sının kayıt altına alınması durumunda
ise enflasyonla mücadelede erişilebilecek başarılar dikkat çekicidir.
Kayıt dışı ekonomi söz konusu olduğunda, Batı ülkelerinde de kayıt
dışı sorunun bulunduğu bir gerçektir. OECD'nin rakamlarına
göre, Batı ülkelerindeki kayıtdışılığın yüzde 10-12 civarında olduğu ifade
edilmektedir. Dolayısıyla, Türkiye'deki kadar yaygın ve büyük oranda değildir.
2.2. Vergi Denetimi
Vergi
incelemesinin amacı; ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamaktır.
Tanımdan da anlaşılacağı üzere, vergi incelemesi, sadece geçmiş dönemlerle ilgili mükellef faaliyet
ile hesaplarını, defter ve belge üzerinden incelemek değildir. Önemli olan, vergi kayıp ve kaçağına
yol açmayacak bir ortamın yaratılmasıdır. Dolayısıyla vergi denetiminin amacı, mükelleflerin
ekonomik faaliyetlerini yakından izleyebilen ve değerlendirebilen bir vergi idaresinin yaratılmasıdır.
Ekonomik faaliyetlerinin izlendiğini anlayan mükellefler yükümlülüklerini kendiliğinden yerine getirmeye başlayacaktır.
Zaten her mükellefi tek tek inceleyerek, ödenmesi gereken vergiyi belirlemenin imkanı yoktur. Dünyanın hiçbir ülkesinde
mükelleflerin tamamının klasik anlamda vergi incelemesine tabi tutulduğu görülmemiştir. Türkiye'de eksik
olan ekonomik faaliyetlerin idare tarafından yeteri kadar izlenmemesidir.
Maliye Bakanlığı
kadrosunda toplam 2.700 müfettiş, hesap uzmanı, kontrolör ve vergi denetmeni bulunmaktadır ve toplam vergi
mükellefinin ancak % 2’si incelenebilmektedir. Bu durum da denetim boşluğunu ortaya çıkarmaktadır.
İncelemenin çok az bir oranda yapılıyor olması vergi kaçağına neden olan en önemli unsurlardandır
ve idari yargıya intikal eden uyuşmazlıkların da kaynağı olduğu şüphe götürmez bir
gerçektir. Bu oranın ABD’de %25 dolaylarında olduğu göz önünde bulundurulursa Türkiye’deki vergi
incelemesinin ne kadar yetersiz olduğu ortaya çıkmaktadır.
3. Türk Vergi Sistemindeki Oranların Değerlendirilmesi
Türkiye’deki gelir vergisi oranlarını, yabancı ülkelerdeki vergi oranları
ile kıyasladığımızda, şu sonuçlara ulaşılmaktadır;
-Yabancı ülkelerde vergi oranları ya sıfırdan ya da düşük bir orandan
başlamaktadır.
-Yabancı ülkelerde, “en az geçim indirimi” adı altında belirli
bir tutar vergi dışı bırakılmaktadır. En az geçim indiriminin tutarı ise bekar ya da evli
olmak ve çocuk sayısına göre değişmektedir.
-Bazı ülkelerde, “belirli yaşın üzerinde olan vergi mükellefleri”
ile “kör” olanlara daha yüksek bir en az geçim indiriminin tanınmış olduğu göze
çarpmaktadır.
-Ülkemizde ise “en az geçim indirimi” benzeri “genel indirim”
uygulamasına 1.1.1986 tarihi itibariyle son verildiği, yalnızca ücretlilere “özel indirim”
adı altında bir indirim tanındığı görülmektedir. Ayrıca, sakat olan ücretlilere de
“sakatlık derecesine göre” özel indirim tanınmaktadır.
Bu arada, özürlü olan ücretlilerin ve serbest meslek erbabına ve bakmakla yükümlü
oldukları özürlü yakınlarına, ayrıca bir indirim tanınmaktadır.
Üzerinde en çok durulan ve tartışılan konulardan biri de, asgari ücretin
vergi dışı bırakılmasıdır. Teorik olarak mümkün olan bu uygulama, pratikte önemli sorunları
da beraberinde getireceğinden, gerçekleşme şansı çok zayıftır. Bilindiği gibi, asgari ücretin
vergi dışı bırakılması için yeni bir yasaya gerek olmayıp, Bakanlar Kurulu Kararı
yeterlidir.
Asgari ücretin vergi dışı
bırakılması, yalnızca ücretlilerin vergilendirilmesi açısından değil, diğer beyannameli
gelir vergisi mükellefleri açısından gündeme geleceğinden, yüz trilyonlarca liralık bir verginin tahsilinden
vazgeçilecektir. Ayrıca, gider yazabilmek amacıyla özel kesimde “gerçek dışı işçi beyanı”
ile ilgili sorunlar ortaya çıkabilecek, her yıl asgari ücretin belirlenmesi, “vergi etkisi” yönünden,
büyük tartışmalara neden olabilecektir.
Oysa, “aylık
vergi iadesi” uygulamasının getirilmesi, bu konuda pek çok sorunu da çözümleyebilecektir. Bir yandan ücretlilerin
vergi yükü azalırken diğer yandan da ticari kazanç ve serbest meslek kazancı elde edenlerin belge düzenlemelerinde
önemli bir etkinlik sağlanabilecektir.
Vergi yasalarında
yapılacak olan değişikliklerle, vergi oranlarının aşağı çekilmesi, son derece yerinde
bir uygulama olacaktır.
Bilindiği gibi ABD’de
“Laffer eğrisi” olarak adlandırılan bir eğri aracılığıyla ün kazanan
görüşe göre, belli bir noktadan sonra vergi oranlarında artış yapılması, fiilen vergi hasılatını
düşürmektedir. Başkan Reagan’ın iktisadi programının bir parçası olarak, vergi oranlarının
düşürülmesinin, vergi gelirlerini fiilen artıracak büyük bir milli gelir artışına yol açacağı
öne sürülmüştür. Bu konudaki tartışmalar, halen güncelliğini korumaktadır.
Kurumlar vergisi oranı,
%10 fon payı kaldırılarak % 33 seviyesinden % 30’a düşürülmüştür. Bu durum kurumların
vergi yükünün az da olsa azalmasına ve yatırımların olumlu etkilenmesine vesile olmuştur. Ancak yine
de kurumlar vergisinde, bazı ülkelerde olduğu gibi, farklı oranlar uygulanması olabilir. Örneğin
İngiltere’de bu oran; küçük şirketler için yüzde 25, diğer
şirketler için yüzde 33’tür. ABD’de ise kurumlar vergisi oranı yüzde 15’ten başlamakta ve
35 oranına kadar ulaşmaktadır.
Bilindiği gibi, servet üzerinden alınan vergilerin, toplam vergi gelirleri içindeki
payı, tüm dünyada ve Türkiye’de son derece düşüktür. Yüzde birkaç puan olan bu oranın üzerinde durmaktansa,
gerçeğe yakın beyana dönük düşük oranlı bir vergi ve harç alınması, gelir ve kurumlar vergisi
matrahını olumlu yönde etkileyecektir.
4. Sonuç ve Öneri Mahiyetinde Bir Değerlendirme
Türk Vergi Sistemi’ndeki temel sorunlar; vergi oranlarının yüksek olması, vergi denetiminin yeterli düzeyde
yapılamaması, toplanan vergilerin devlet tarafından rasyonel bir şekilde kullanılamaması, vergi
yükünün toplumun değişik kesimlerine adil bir şekilde dağılmaması, vergi kanunlarının
ve mevzuatın çok karışık olması, vergi idaresinin etkin çalışamaması ve vergi kaçakçılığının
çok yaygın olması şeklinde sıralanabilir. Vergi incelemesinin etkinsizliği kayıtdışı
ekonomiyi doğurmakta ve bu durum da vergi gelirlerinin düşük seviyelerde kalmasına yol açmaktadır.
Her şeyden önce ülkemizde
vergi kaçak ve kaybının nedeni belge vermemek ve belge almamak suretiyle gerçekleştirilmektedir. Bu noktada
herkesin sorumluluğu bulunmaktadır. Aslında ülkemizde KDV’ne geçilmesinin tek sebebi, Türkiye’de
belge esasını kurmaktır. İkinci bir olay, denetim yetersizliği
olayıdır. Türkiye’de bugün gerçek anlamda yoğun ve yaygın bir vergi denetiminden bahsetmek oldukça
güçtür.
Vergi
incelemesindeki yetersizliği yaratan başlıca neden, bakanlık denetim birimlerindeki yetki kargaşası,
koordinasyonsuzluk ve altyapı yetersizliğidir. Maliye Bakanlığı'nda bugün vergi incelemesi ile uğraşan
dört birim mevcuttur. Bunlardan bazıları merkezi inceleme birimleri, bazıları taşra inceleme birimleridir
ve birbirleriyle hiçbir hiyerarşik ve idari ilişkileri yoktur. Aralarında bir koordinasyon ve iş bölümü
mevcut değildir. Ayrıca, inceleme elemanları, hem idari inceleme, hem de vergi incelemesi yapmaktadırlar.
Diğer bir anlatımla, hem iç denetim, hem de dış denetim (vergi denetimi) yapmaktadırlar. Vergi inceleme
işi ihtisas gerektiren bir iştir ve bu nedenle vergi denetimi ile idari denetim bağdaşamaz. Dolayısıyla
denetim elemanları bu yönüyle ayrıştırılmalıdır. Diğer taraftan etkin bir vergi denetiminin
sağlanabilmesi için, Maliye Bakanlığı'nca vergi denetim birimlerinin yeniden yapılandırılması
şarttır. Denetim birimi tek olmalı, merkez ve bölge denetim elemanları hepsi aynı
şemsiye altında toplanmalıdır. Denetim birimlerinde hiyerarşik yapılanma ve bölge denetim elemanlığından
merkezi denetim elemanlığına geçiş sağlanmalıdır. Planlı ve bir tek merkezden koordine
edilecek sistematik denetim çalışmaları sayesinde, her birim kendi ihtisas ve görev alanına giren mükellef
grupları üzerinde daha etkin kontrol olanağını yakalayabilir.
Vergi denince
akla ilk gelen hususlardan birisi de vergi idaresinin kendi içindeki aksaklık ve yanlışlarıdır. Vergi
dairesi karşısında en büyük sıkıntıyı vergisini düzenli bir şekilde ödeyen mükellefler
çekmektedirler. Her şeyden önce mükellefe potansiyel vergi kaçakçısı gözüyle bakılmamalı. Vergisini
ödemek üzere vergi dairelerine gelen insanlara gereken değerin verildiği hissettirilmelidir. Bugün vergi mevzuatımızda
öylesine karmaşık muafiyet ve istisnalar bulunmaktadır ki, konunun uzmanları dahi bu durumun altından
kalkamamaktadır. Vergi kanunlarında değişiklikler yapılırken
mevzuat daha kolay anlaşılır hale getirilmelidir. Böylece uygulamada yaşanılan sıkıntıların
bir kısmı bu yolla çözülmüş olacaktır.
Vergiyle ilgili
yasaların uygulanması için öncelikle ekonomik olayların düzenli izlenmesine yarayan muhasebe kayıt sisteminin
etkinliğine ihtiyaç vardır. Bu sistem sayesinde ancak ekonomik sonuçlarla vergi ilişkisini doğru kurabiliriz.
Ülkemizde son on yıldan itibaren yerleşmeye başlayan çağdaş yönetim sistemlerinin işletmelerde
yaygınlaşması, en azından belli ölçeğin üzerindeki kurumsal işletmelerde etkin bir muhasebe
sistemini beraberinde getirmiştir. Ülkemizdeki enflasyonist baskının zorunlu
kılmasına rağmen halen enflasyon muhasebesinin uygulamaya geçirilmemesi işletmelere bindirdiği yükler
nedeniyle özellikle vergi adaletinin işlerliği açısından soru işaretleri yaratsa bile 3658
sayılı SM, SMM ve YMM Yasası ile getirilen düzenlemeler, hem vergi idaresiyle mükellef arasında bir kurumsal
köprü kurulmasını sağlamış hem de ekonomik olaylarla vergi arasındaki sonuçsal ilişkinin
doğru kayıt sistemine kavuşturulmasında çok büyük bir yarar
sağlamıştır. Sözü edilen 3568 sayılı yasayla getirilen
düzenlemeler mükellefle idare arasındaki ilişkiler açısından olumlu yenilikler içermesine rağmen
bu yasa kapsamındaki meslek mensuplarının vergide adalet ve artış yaratacak etkinliğe ulaştıkları
söylenemez. Dayanağını yasalardan bile alsa, vergi iktisadi faaliyetlerin ürünüdür. Üretim ve ticari faaliyetlerde
verimlilik ve karlılık sağlanmadan vergi gelirlerini artırmanın olanağı yoktur. İşletmelerdeki
verimliliği artırmanın yolu etkin bir muhasebe yönetiminden geçer. Yukarda değinilen çağdaş
yönetim sistemlerinin benimsenmesine rağmen özellikle kurumsal büyüklüğün altındaki işletmelerde hiçbir
muhasebe tekniğinden yeterince yararlanılmaması, bu işletmelerdeki verimsizliğin en önemli nedenini
oluştururken vergi gelirlerindeki yetersizliğe de ışık tutmaktadır.
Bir diğer önemli konu da, vergilerde çok
kısa aralıklarla değişiklikler yapılmaması gereğidir. Bu yaklaşım, maliye literatüründe
hukuki istikrar olarak adlandırılan vergileme ilkesidir. Bu ilke, genel olarak, vergilerin mümkün olduğunca
az değişikliğe tabi tutulması olarak belirtilebilir. Açıkça görülüyor ki, bu ilke vergilerde hiçbir
zaman değişiklik yapılmaması ya da vergilerin yaşam süresinin standartlaşması demek değildir.
Vergilerde hukuki istikrar
ilkesine uyulmamasının bazı olumsuz yansımaları olmaktadır. Bunlar şu şekilde olmaktadır:
1-Vergilerde yapılacak her değişiklik mükelleflerin tepkisine neden olur.
2-Değişiklikler idareyi zor duruma sokar.
3-Hukuki güvenlik ortamı zedelenir.
4-İçtihat hukuku yeterince gelişemez.
5-Vergi kanunlarının bütünlüğünün bozulma tehlikesi ortaya çıkar.
6-Türk vergi sisteminin durumu.
Türkiye’de vergi reformu adı altında sürekli değişiklikler yapılmaktadır.
Bu çerçevede, vergi alanında yapılan düzenlemelerin hepsini "reform" olarak nitelendirmek hatalı bir değerlendirme
olur. Ayrıca, ne kadar iyi vergi düzenlemeleri yapılırsa yapılsın; eğer onu uygulayacak olan
insan unsuru ve organizasyonu ihmal edilmiş ise, arzu edilen başarıyı yakalamak mümkün değildir.
Türkiye'de uzun yıllardır ihmal edilen bir diğer husus da noktada ortaya çıkmaktadır.
Diğer taraftan, vergi reformunun sık sık gündeme gelmesi övünülecek bir durum değildir.
Vergide başarı için, istikrarlı mevzuatın önemi tartışılamaz. Bu bakımdan, vergi mevzuatında
çok gerekmedikçe, ekonomik ve mali gelişmelerin zorunlu kıldığı düzenlemeler dışında
yeni düzenlemelere gidilmemesi, eğer gidilecekse, toplumun ilgili tüm kesimlerince enine boyuna tartışılıp
ondan sonra düzenleme yapılması yerinde olacaktır. Ancak bu şekilde, kısa süre sonra aksi yönde başka
bir düzenleme yapma gereği doğmaz. Bu da kalifiye personel istihdam edebilen güçlü bir gelir idaresi tarafından
sağlanabilir.
Türkiye’de devlet vergi
tabanını genişletemediği için sürekli dolaylı vergileri arttırma yoluna gitmektedir. KDV, Akaryakıt
Tüketim Vergisi, Ek Vergi gibi vergilerin genel toplam içindeki payı % 60 civarındadır. Bu nedenle vergi tabanının
genişletilmesi ve kayıt dışı ekonominin kayda alınması gerekliliği sorunların
çözümü açısından önem arz etmektedir. Bunun için de, ekonomik faaliyette bulunarak vergilemeye taraf olan herkesin mükellef
haline getirilmesi, vergi idaresinin etkinliğinin arttırılması ve vergi oranlarının düşürülmesinin
sağlanması kaçınılmaz gözükmektedir.
Vergi
ödeme bir yakınma değil, yurttaşlık niteliğini dokuyan, kıvanç duyuran bir görev olmalıdır.
Yükümlüyü bıktırıp, soğutan, çalışmaktan vazgeçiren, ödeme güçlükleri ve eşitsizliklerle
üzen uygulamalardan kaçınılarak, mali güce uygun vergiyi saptama, modern yöntemlerle toplama olanakları hukuk
içinde ulaşılabilecek bir aşamadır.
Türkiye’de yaşanan geçmiş 15-20 yıla bakıldığında kamu
kaynaklarının rasyonel kullanılmamasının ve vergi yerine borçlanmaya ağırlık verilmesinin
sonuçları çok olumsuz bir tablonun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu nedenle kamu harcamalarının
sürekli ve sağlıklı gelir kaynağı olan vergilerle finanse edilmesini sağlayıcı tedbirler
alınması çok büyük önem arz etmektedir.
Vergide sürekli ve kalıcı başarı için, öncelikle vergilemenin temel gerekçesi
olarak algılanan kamu harcamalarının gerekliliği ve yerindeliği konusunda vatandaşın güveninin
kazanılması şarttır. Buna bağlı olarak, vatandaşın, vergi yükünün de adil olarak dağıtıldığına
inanması gerekmektedir. Kamu harcamalarının yerinde harcanıp harcanmadığının denetimi
konusunda ise sivil toplum örgütlerine önemli görevler düşmektedir.
Bugün Avrupa Birliği’ne
giriş sürecinde tamamlanması gereken kriterleri teşkil eden bir çok temel yasa niteliğindeki uyum
paketleri bir biri ardına meclisten geçerken aslında en büyük adaletsizliğin vergi alanında yattığı
göz ardı edilmektedir. Hükümetler tarafından yeterince ele alınmasa da taşıdığı sosyal
boyutlu sorunlar nedeniyle reform niteliğindeki değişikliklere ihtiyaç duyulan öncelikli konuların başında
vergide adaletin sağlanması gelmektedir. Çünkü; bürokrasi buyruğu haline gelmiş uygulamalardan arındırılmış
bir vergi sistemine, Avrupa Birliği’nden önce, çağdaş ve sosyal devlet için gerek vardır.
KAYNAKÇA
Vergi Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Yayın No: DPT : 2454 – ÖİK: 510,
Temmuz 1996.
Vergi
Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Borsalar Birliği, Aydoğdu
Ofset, Ankara 1992.
İNTERNET
www.huk.org.tr., Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu’nca hazırlanan
‘Türk Vergi Sistemi Raporu’, 02.12.2003
|