ÇİN
Murat KAYKUSUZ
- 22 KASIM 2002 CUMA
Günaydın,
Öncelikle
DYP'yi kutlamak istiyorum. Barajı aşamadılarsa da ne yaptılar ettiler, barajda küçük bir delik açıp
meclisten içeriye bir damlacık da olsa sızıverdiler. DYP'ye ve büyük bir olasılıkla pek yakında
DYP'nin genel başkanı olarak göreceğimiz Sayın Mehmet Ağar'a başarılar.
Çin'i takip
ediyor musunuz? Dünyanın ikinci süper gücü olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Bunu ben söylemiyorum; Dünya Bankası'nın
raporlarında, 2020 yılına varmadan Çin ekonomisinin, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olacağı
vurgulanıyor. Bundan 20-25 yıl öncesine kadar "kızıl" olarak tanımlanan Çin, yıllar geçtikçe
giderek "pembeleşti" ve bugün 1.3 milyara ulaşan nüfusuyla, uluslararası şirketlerin yeni "rüya
ülkesi" (dream country) haline geldi. Peki, Çin bu noktaya nasıl geldi? Kuruluşundan itibaren Çin ekonomisindeki
gelişmelere kısaca bir göz atalım.
Mao, Çankayşek'e
karşı verdiği uzun süren silahlı mücadeleden sonra, 1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti'ni kurduğunda
Çin'de kişi başına düşen milli gelir yalnızca 50 dolardı. Ülke ekonomisi tamamen tarıma
dayanıyor; nüfusun %80'i kırsal kesimde yaşıyordu. Ancak, tarımsal sanayi de gelişmemiş
olduğundan, tarımdaki verim çok düşüktü. Bu nedenle, Mao, 1950'lerde işe kimyasal gübre üretimi, traktör
imalatı gibi tarımsal sanayii geliştirmekle başladı. Toprak reformu yaparak, topraksız çiftçilere
toprak verdi. Ağır sanayie ve imalat sanayine önemli yatırımlar yapıldı. Ancak Mao, 1966'ya
kadar, ekonomiden çok, ülke içindeki ve parti içi muhalefeti elimine etmeye zaman harcadı.
Mao'nun, ülke
içinde yıkıcı faaliyet gösteren burjuva ajanları ve karşı-devrimci revizyonistleri bertaraf
etmek üzere 1966'da yılında uygulamaya koyduğu "Kültür Devrimi", aslında Çin ekonomisi açısından
hiç de parlak olmayan sonuçlar doğurdu. Mao'nun ölümüne kadar (1976) devam eden bu dönemde, tarımın ekonomideki
payı azalmadı. Kişi başına milli gelir yıllık yalnızca yüzde 0.5 artarak 1957'de 103
Yuan'dan 1977'de 113 Yuan'a yükselebildi. Mao'nun baskıcı politikası ve Batı dünyasına karşı
uzlaşmaz tutumu, Batı'dan teknoloji transferini de engelledi. Sonuç olarak, Çin'in Batı'yla arasındaki
ekonomik ve teknolojik gelişmişlik farkı giderek açıldı.
Mao'nun ölümünün
ardından, 1978 yılında Deng Xiaoping liderliğindeki Çin Komünist Partisi çok önemli kararlar aldı.
"Açık Kapı" adını verdikleri politikalarla Çin'i dış dünyaya açtılar. 1980'lerden itibaren, dış ticarete önem verildi. Ekonomik
gelişmeye bazı bölgelerden başlamanın daha kolay olacağı düşünülerek beş "özel
ekonomik bölge" kuruldu. Bu bölgelerde, yabancı yatırımcılar teşvik edildi. Bu bölgelere,
1984 yılında 14 kıyı kenti de eklendi. Uygulanan liberal politikalar sonucu, Çin, yabancı yatırımcıların
rağbet ettikleri bir ülke oldu. Böylece, 1995-2000 yılları arasında Çin ekonomisi ortalama yüzde 8.6 oranında
büyüdü. Tüm dünyada ekonomik durgunluğun görüldüğü geçen yıl bile Çin, yüzde 7.3 oranında büyümeyi başardı.
Haziran 2002'de Çin Halk Cumhuriyeti Ekonomi ve Ticaret Konseyi Müşavir Yardımcısı Zhang Yuan'la yaptığım
görüşmede, bana artık Çin'deki ekonomik büyümenin kıyı kentlerden iç bölgelere doğru yayılmasını
istediklerini ve bu amaçla da devletin, Çin'in batı bölgelerinde yatırım yapacak yabancılardan üç yıl
vergi almayarak bu yatırımcıları teşvik edeceğini belirtti. Yılda 40 milyar doları
geçen tutarda yabancı yatırım çekebilen Çin'in ekonomik gelişmesinde bu teşviklerin yanında,
1997 yılında Hong Kong'un, 1999 yılında da Macao'nun Çin'e bağlanmasıyla uluslararası
finans kapitalin ve yabancı yatırımların Çin'e akmasının hızlanmasının da
etkisi olmuştur.
Çin, 2001
yılı sonunda Dünya Ticaret Örgütü'ne (DTÖ) kabul edilince, birçok gelişmiş ülke, Çin'in rekabet gücünün
kırılacağı için sevinmişti. Çünkü, Çin ekonomisinin büyümesinin lokomotiflerinden biri de taklit
mallardı ve DTÖ'ye üyelikten sonra Çin, taklit mal üretimine son verecekti. Ayrıca, kalabalık nüfusuyla Çin,
çok güzel bir pazar olabilir ve dış ticaret dengesi açık verebilirdi. Belki konuşmak için henüz erken
ama, Çin Dış Ticaret Bakanı Long Yongtu'nun açıklamalarına bakılırsa gelişmiş
ülkelerin hevesleri kursaklarında kalacağa benziyor. Yongtu, 2002 yılının ilk altı ayında
Çin'in toplam dış ticaretinin 270 milyar dolara, yine aynı dönemde doğrudan yatırımın da
(yerli ve yabancı) yüzde 31.5 artarak 44 milyar dolara ulaştığını belirtiyor.
Özetlersek,
elli yıl içinde traktör üretiminden mikroçip üretimine geçebilen, Türkiye'deki telekomünikasyon altyapı yatırımlarına
talip olan, uzay çalışmalarında önemli bir yol katederek 2010 yılında Ay'a insanlı roket göndermeyi
hedefleyen Çin'in, gelişmiş bir ülke olarak kabul edilebilmesi için yine de önünde zorlu bir yol vardır. Üstelik,
liberalleşmenin yalnız ekonomik değil toplumsal alanda da gerçekleştirilmesi gerekmektedir.