(http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/enfhed.doc)
MALİYET ENFLASYONU
VE TÜRKİYE'DE MALİYET
ENFLASYONUNUN NEDENLERİ
MURAT KAYKUSUZ
GİRİŞ
Günümüzde özellikle gelişmekte olan
ülkelerin ekonomilerinde yaşadıkları en önemli sorunların başında yüksek enflasyon gelmektedir.
Türkiye’de de yaklaşık son 25-30 yıldır yüksek enflasyon yaşanmakta ve hükümetlerin uyguladıkları
(uygulamaya çalıştıkları) anti-enflasyonist politikaların enflasyon sorununa çözüm getiremediği
görülmektedir.
Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de etkileri 2001 yılının
başından itibaren daha çok hissedilen “maliyet enflasyonu”nun gerek genel olarak gerekse Türkiye’ye
özgü nedenlerini araştırmak ve çözüm önerileri getirmektir.
Çalışma, altı bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde enflasyonun
genel tanımı, tarihçesi, nasıl hesaplandığı ve fiyat endeksleriyle ilgili bilgiler yer almaktadır.
İkinci bölümde enflasyon çeşitlerine değinilmiştir. Ancak, çalışmanın amacından uzaklaşmamak
için buradaki tanımlar mümkün olduğunca genel olarak ele alınmıştır. Üçüncü bölümde maliyet
enflasyonu, nedenleri ve maliyet enflasyonu ile talep enflasyonu arasındaki farklar ayrıntılı bir biçimde
incelenmiştir. Dördüncü bölümde maliyet enflasyonunun nedenleri Türkiye’nin kendine özgü sosyoekonomik konjonktüründe
değerlendirilmiştir. Bu bölümde Türkiye’nin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan sorunların da maliyet
enflasyonuna neden olup olmadığı irdelenmiştir. Beşinci bölüm olan sonuç bölümünde ise çalışmanın
kısa bir özeti ve genel değerlendirme yer almaktadır.
I. ENFLASYON
A. Enflasyonun Tanımı
Enflasyon, fiyatların genel seviyesindeki artış olarak tanımlanmaktadır. Enflasyonun bir başka tanımı, fiyatların sürekli az ya da çok önemli miktarda genel bir
biçimde yükselmesidir. İlker Parasız, enflasyonu fiyatlardaki sürekli yükselme eğilimi olarak tanımlarken; Osman Z. Orhan’a göre enflasyon, fiyatlar genel düzeyindeki devamlı bir artış sürecinin
yanında paranın değerindeki sürekli bir düşmeyi de ifade etmektedir. Orhan, herhangi bir malın değerindeki
düşmenin sadece o malın üretimini ve satışını yapanları etkilediğini, oysa paranın
değerindeki düşmenin bütün bir toplumu (hatta küreselleşen dünyada diğer toplumları da) olumsuz etkilemekte
olduğunu ve böylece enflasyonun çok önemli bir sosyoekonomik sorun olarak karşımıza çıktığını
belirtmektedir. Klasik (örneğin D. Hume) ve Modern (örneğin M. Friedman) Miktar Teorisyenleri’ne göre enflasyon
ya da fiyatlar genel düzeyindeki artışın para arzındaki artışla doğrudan bir ilişkisi
vardır. Keynesgil ekonomistler ise enflasyonu, tam istihdamın olduğu bir ortamda toplam arza (aggregate supply)
göre toplam talepte (aggregate demand) bir fazlalık olması durumu olarak açıklamaktadırlar.
B. Enflasyonun Tarihçesi
Enflasyon, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce fazla görülmemekteydi. Birinci
Dünya Savaşı’ndan önce fiyatlar genel seviyesinde aşırı artışların olmamasından
dolayı enflasyon terimi de ekonomistler tarafından çok sık kullanılmamaktaydı. Ancak Fransız
Devrimi dönemindeki “assignat”lar gibi aşırı miktarda kâğıt para emisyonlarına sahne olan bazı istisnai durumları
belirtmek amacıyla kullanılıyordu. XVI. yüzyılda Jean Bodin gibi Klasik Miktar Teorisyenleri enflasyonu
(fiyat artışlarını) para arzının artmasına bağlıyorlardı. Jean Bodin, fiyat artışının Amerika’dan gelen önemli miktardaki altın ve gümüş
gibi kıymetli maden akımının sonucu olduğunu öne sürmekteydi. Gerçekten de, bu kıymetli madenlerin
para olarak kullanılmasıyla XVI. yüzyılda Avrupa’da önemli bir enflasyon görülmüştü. Enflasyon terimi asıl, Amerikan İç Savaşı döneminde Kuzeylilerle güneyliler arasındaki
savaşın finansmanı için gerekli olan, bu yüzden de çok miktarda basılan yeşil sırtlı (greenbacks)
dolarların aşırı fazlalığını belirtmek için kullanıldı.
Birinci Dünya Savaşı ile birlikte enflasyon terimi klasik anlamda, yani merkez
bankasının bütçe açığını kapatmak amacıyla fazla miktarda para emisyonu yapması anlamında
kullanılıyordu. Ancak, Keynes ve daha sonra 1950’li yıllardaki Keynesgil iktisatçılar, para arzındaki
artışın her zaman enflasyona yol açmadığını, tersine istihdam ve gelir artışına
da yol açabileceğini göstermişlerdir. Onlara göre enflasyon, toplam mal ve hizmet talebinin, mevcut kaynaklara oranla
aşırılığı sonucunda ortaya çıkıyordu.
Birinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından, 1922-1924 yılları
arasında, Weimer Cumhuriyeti döneminde Almanya’da görülen enflasyon oranı tarihte kaydedilen en yüksek enflasyon
oranı olmuştur (%10 Milyar). 1929 Buhranı’nın ardından talebin hızla düşmesi nedeniyle,
tüm dünya ekonomilerinde fiyatlar hızla düşmüş, ancak bu deflasyonist ortamın sonucunda işsizlik
hızla yükselmişti.
İkinci Dünya Savaşı döneminde birçok ülke “savaş ekonomisi”
politikası izlemiş ve harcamaların büyükü bir bölümü ordu için yapılmıştı. Bu dönemde yeniden
yüksek enflasyon oranları görülmekteydi.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, savaşın yaralarını
sarmaya çalışan Batılı devletler, ülkelerini yeniden inşa edebilmek ve ekonomik büyümeyi sağlamak
amacıyla enflasyonist politikalar izlemişlerdir. Bu ekonomik gelişme tüketici gelirlerindeki artışı
da beraberinde getirdi ve talebin artmasıyla fiyatlar ve nitelikli işgücü bu dönemde sürekli olarak arttı.
1971 yılında Bretton Woods Sistemi nin sona ermesiyle birlikte döviz kurları dalgalanmaya bırakılmış ve bunun sonucunda
da ulusal para birimlerinin aşırı devalüe olduğu durumlarda, 1972-1973 yıllarındaki petrol krizinin
de etkisiyle birlikte, girdi fiyatlarındaki artışlardan ötürü birçok ülkede yüksek oranlı maliyet enflasyonu
yaşanmıştır.
1980’lerden itibaren sıkı para politikaları izlemeye başlayan
Batı Avrupa ülkeleri, enflasyonla mücadelede önemli yol katetmişlerdir. Özellikle, 1999 yılında Avrupa
Birliği (AB) ülkelerinin birçoğunun ortak para birimi olarak Euro’ya geçmeleri ile birlikte Euro’yu benimseyen üye ülkelerin merkez bankaları, para politikalarında ortak hareket etmeye
başlamışlar ve Avrupa Bölgesi (Eurozone) olarak adlandırdıkları AB ülkelerinde yıllık
enflasyon oranının yıllık %6’yı geçmemesi ilkesine uyulması kararını almışlardır.
1980 sonrası dönemde yüksek enflasyon, Türkiye gibi gelişmekte olan birçok ülkenin
temel sorunu olmaya devam etmiştir. 1989-1990 yıları arasında Polonya’da enflasyon oranı %1000’i
geçmiştir. Yine bu yıllarda Brezilya ve Arjantin’de de %1000’i aşan enflasyon oranları görülmüştür.
C. Enflasyonun Hesaplanması
1. Basit Formülasyon
Enflasyon oranı en basit şekliyle aşağıdaki şekilde hesaplanabilir:
Fiyat düzeyi (t yılı) – Fiyat düzeyi (t-1 yılı) x
100
Fiyat düzeyi (t-1
yılı)
Bu formülasyon yoluyla bir malın fiyatındaki bir önceki yıla göre meydana
gelen değişmeyi yani o mal için bir yıl içindeki enflasyon oranını buluruz. Örneğin, 2001 yılı
Kasım ayında ekmeğin fiyatı 200,000 TL ve 2000 yılı Kasım ayında 125,000 TL ise, ekmek
için son bir yıl içindeki enflasyon oranı, yukarıdaki formül kullanılarak, %60 bulunur.
Pratikte, toplam fiyat düzeyi tüketici ve toptan eşya fiyatlarının ağırlıklı
ortalamasından oluşan fiyat endeksleri yoluyla hesaplanır.
2. Fiyat Endeksleri
Enflasyonun hesaplanmasında en çok kullanılan üç tür fiyat endeksi vardır:
a) Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) (Consumer Price Index) (CPI)
b) Toptan Eşya Fiyat Endeksi (TEFE) (Producer Price Index) (PPI)
c) GSMH Deflatörü (GNP Deflator)
a) Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) : Dünyada
en çok kullanılan fiyat endeksidir. Öyle ki Avrupa’da ve ABD’de enflasyon oranı denildiği zaman
akla gelen sadece TÜFE’ye göre hesaplanan enflasyon oranıdır. TÜFE; yiyecek, giyecek, barınma (kira),
yakacak, ulaşım, sağlık giderleri, eğitim masrafları ve günlük yaşamın idamesi için
gerekli diğer ürünlerin maliyetlerindeki artış oranlarını ölçer. Her devlet hangi ürünlerin TÜFE
içinde yer alacağını ve bunların TÜFE içindeki ağırlıklı oranlarını kendisi
belirleyebilir. Örneğin Türkiye’de, 1994 krizi sonrasında enflasyon
hesaplamasında, TÜFE kapsamındaki malların ağırlıklı oranları değiştirilmiştir.
Bir örnekle TÜFE’nin hesaplanmasını açıklayalım:
Bizim TÜFE’mizde sadece yiyecek, kira ve sağlık harcamalarının
bulunduğunu kabul edelim. Tüketicilerin bütçelerinin %50’sini gıdaya, %30’unu kiraya ve %20’sini
sağlık harcamalarına harcadığını varsayalım. 2000 yılında (baz yıl)
her bir malın (hizmetin) fiyatını 100 almak koşuluyla:
TÜFE (2000) = (0.50x100)+(0.30x100)+(0.20x100)
= 100 olur.
2001 yılında gıda maddelerinin fiyatlarındaki artış %70,
kirada %30, sağlık harcamalarında ise %60 olursa, harcama kalemlerindeki ağırlık oranlarının
değişmediğini varsayarsak, buna göre:
TÜFE (2001) = (0.50x170)+(0.30x130)+(0.20x160)
= 156 olur.
Buradan da 2001 yılı TÜFE enflasyonunu:
[ (TÜFE (2001) – TÜFE (2000)) / TÜFE (2000) ] x 100 = %56 olarak hesaplarız.
b) Toptan Eşya Fiyat Endeksi (TEFE)
: Gıda, imalat ürünleri ve maden ürünlerinin de dahil olduğu birçok mal ve hizmet kalemleri üzerinden hesaplanır.
TÜFE’ye göre daha detaylıdır.
c) GSMH Deflatörü : GSMH’yı oluşturan tüketim,
yatırım, devlet harcamaları, net ihracat gibi bütün elemanları içerir. Nominal GSMH’nın Reel
GSMH’ya bölünmesiyle elde edilir. TÜFE ve TEFE’den en önemli farkı, değişken-ağırlıklı
(variable-weight) endeks olması ve ağırlıklı fiyatların güncel-dönem miktarlarına göre
hesaplanmasıdır. Türkiye’de GSMH deflatörü enflasyon hesaplanmasında çoğu kez dikkate alınmamaktadır.
II. ENFLASYON TÜRLERİ
Enflasyonu, artış hızlarına ve nedenlerine göre başlıca
iki kategoriye ayırabiliriz:
A. Artış Hızına Göre Enflasyon
Bu kategori de kendi içinde dörde ayrılır:
1. Düşük Enflasyon (Moderate Inflation) : Günümüzde özellikle gelişmiş Batılı ülkelerde görülen enflasyon
türüdür. Yıllık enflasyon oranı %10’un altındadır. Bu tip enflasyonun yaşandığı
ülkelerde halkın ulusal paraya güveni tam olduğundan, halk paradan “kaçmaz”, yani parasının
değerini yitirmeyeceğini bildiği için gayrimenkul yerine hisse senedi, hazine bonosu, mevduat gibi finansal
yatırım araçlarını tercih eder.
2. Hızlı-Artan Enflasyon (Galloping Inflation) : Genellikle %10 ile %1000 arasındaki enflasyon oranları için kullanılan
bir terimdir. Bu tip enflasyonun yaşandığı ülkelerde, halk ulusal paradan “kaçar”; kontratlar çoğunlukla
bir yıl ve daha kısa vadelidir ve bir fiyat endeksine (örneğin TÜFE) ya da ABD doları gibi yabancı
bir para birimine endekslenir. Gayrimenkule yatırım artar; ülkedeki paranın (dövizin) ve yatırımların
yurtdışına çıktığı görülür.
3. Hiperenflasyon (Hyperinflation) : %1000’in üzerindeki enflasyon oranları için kullanılan bir terimdir. 1922-1924 Weimar
Cumhuriyeti döneminde Almanya’da görülen enflasyon oranı (2 yıl için %10 Milyar) ve son 10-15 yıllık
dönem içinde zaman zaman Brezilya ve Arjantin’de (%1000’den fazla) enflasyon oranları hiperenflasyona örnek
gösterilebilir. Hiperenflasyonun en yıkıcı sonucu, gelir dağılımındaki adaletsizliği
artırması ve halkın orta kesiminin hızla fakirleşmesine neden olmasıdır.
4. Kronik Yüksek Enflasyon : Literatürde yer almamasına karşın, Türkiye’de yaşanan enflasyonu en iyi biçimde
ifade ettiğine inandığından dolayı, bu enflasyon türü bu çalışmanın yazarı tarafından
eklenmiştir. Özellikle son 15-20 yıl gözönünde bulundurulduğunda Türkiye’de yıllık enflasyon
oranının %40’ın altına düşmediği ve nadiren %100’ün üstüne çıktığı,
genel olarak %50-%80 bandında hareket ettiği söylenebilir. Bu tip enflasyonun yıkıcı etkileri hiperenflasyonun
etkilerinden bile daha fazla olmaktadır. Çünkü, hiperenflasyon ortamı çok uzun sürmemekte ve enflasyon oranında
görece yaşanan düşüşler bile halkın moralini yükseltmektedir. Oysa, kronik yüksek enflasyonun yaşandığı
Türkiye’de, halk bütün planlarını kafasında oluşturduğu bu psikolojik enflasyon oranı
üzerine yapmakta ve böylece enflasyon oranı daha yılın başında halkın düşüncesinde belirlenmektedir.
Hükümetlerin enflasyonu düşürmek için uyguladıkları iktisat politikalarında başarısız olmaları
da bir bakıma halkı haklı çıkarmakta ve böylece enflasyon %50-%80 bandında gidip gelmeye devam etmektedir.
B. Nedenlerine Göre Enflasyon
Nedenlerine göre enflasyon ikiye ayrılır:
1. Talep Enflasyonu (Demand-Pull Inflation) : Mal ve hizmetlere yönelik bir talep fazlasının sonucu olarak fiyatların
genel düzeyinde görülen yükselmelere talep enflasyonu denilmektedir. Talep enflasyonu başka bir araştırmanın konusu olduğundan, bu bölümde sadece Klasik Miktar Teorisi’nin
talep enflasyonuna yaklaşımını, Monetarist ve Keynesgil yaklaşımı kısaca belirtmekle
yetineceğiz.
a) Klasik Miktar TeorisiYaklaşımı
Bu yaklaşımda enflasyonun nedeni olarak dolaşımdaki para miktarındaki
artış gösterilmektedir. Bu artış, doğrudan doğruya talebi artırmakta, artan toplam talep
de (aggregate demand) fiyatlar genel düzeyinin yükselmesine neden olmaktadır.
Klasik Miktar Teorisi’nin talep enflasyonuna yaklaşımı şu şekilde
gösterilebilir:
Şekilden de anlaşılacağı üzere, toplam
talep doğrusunun (AD) sağa kaymasıyla oluşan yeni toplam talep doğrusu (AD’) fiyat düzeyinde
P2 – P1 kadar bir artışa neden olmaktadır.
b) Monetarist Yaklaşım
Bu yaklaşımda da Klasik Miktar Teorisi’nde olduğu
gibi talep enflasyonunun temel nedeni olarak para arzının artış hızındaki yükselmeler önemli
bir faktör olarak gösterilmiştir. Ancak, başlıca iki konuda Klasik Miktar Teorisyenleri’nden ayrılmaktadırlar:
i)
Klasik Miktar Teorisi
tam istihdam varsayımına dayanırken, Monetarist Okul (Modern Miktar Teorisi) Doğal İşsizlik
Oranı hipotezine dayanmaktadır. Milton Friedman, para otoritesinin bu oranı düşürüp tam istihdam ortamına
getirmek için para arzını artırdığını, dolaşımdaki artan bu para miktarının
da talebi artırarak talep enflasyonuna neden olduğunu ileri sürmektedir.
ii)
Klasik Miktar Teorisi’nde
paranın dolanım hızı kurumsal faktörlerce belirlenen bir sabit olarak ele alınırken; Modern
Miktar Teorisi’nde paranın dolanım hızı belli bazı değişkenlerin bir fonksiyonu olarak
değerlendirilmektedir.
c) Keynesgil Yaklaşım
Keynesgil Teorisyenler’in talep enflasyonuna yaklaşımlarında,
para arzından çok para arzının harcama akımının ana unsurları (Tüketim+Yatırım+Devlet
Harcamaları) (C+I+G) üzerindeki etkileri gözönünde bulundurulmaktadır. Onlara göre, para arzının artması,
ekonomi tam istihdama ulaşıncaya kadar ciddi bir enflasyonun ortaya çıkmasına neden olmaz. Çünkü, toplam
harcamalardaki artış, toplam arzla dengelenebilecek ve önemli bir fiyat artışıyla karşılaşılmayacaktır.
Aşağıdaki diyagramda Keynesgil yaklaşım
ayrıntılı olarak gösterilmiştir.
Kısacası
bu yaklaşıma göre, enflasyonu belirleyici olan para arzındaki artıştan çok toplam talebi oluşturan
harcama kalemlerindeki değişimlerdir ve bu kalemlerin incelenmesi daha uygun olacaktır.
2. Maliyet Enflasyonu (Cost-Push Inflation) : Bu enflasyon türü ayrıntılı olarak III. Bölüm’de
incelenecektir.
III.
MALİYET ENFLASYONU VE NEDENLERİ
A. Tanım
Samuelson ve Nordhaus’a göre, yüksek işsizliğin
olduğu ve kaynakların yetersiz kullanıldığı dönemlerde maliyetlerin artmasından doğan
enflasyona “maliyet enflasyonu” (cost-push inflation) denilmektedir. Irving S. Friedman, maliyet enflasyonunu, özellikle ücretlerin ve aynı zamanda rant, faiz gibi faktörlerin
yükselerek malların satış fiyatını artırması durumu olarak ifade etmiştir. Bu çalışmanın yazarına göre ise maliyet enflasyonu, tam istihdam ortamında, talep
artışı ve emek verimliliğinde bir artış olmaksızın üretim girdilerinin herhangi bir
ya da birden fzla bileşeninde (işçilik ücretleri, hammadde fiyatları, vb.) meydana gelen artışların
sonucunda ortaya çıkan enflasyon türüdür.
Şekilden de anlaşıldığı gibi, toplam arz doğrusunun
(AS) sola kaymasıyla oluşan yeni toplam arz doğrusu (AS’) fiyat düzeyinde P2 – P1
kadar bir artışa neden olmaktadır.
B. Tarihçe
XVII. yüzyılda İngiltere’de Bullionistler enflasyonun kaynağını,
altın standardının kaldırılmasının ardından İngiltere Bankası’nın
para arzını aşırı ölçüde genişletmesi olarak görüyorlardı. Bullionistler’e karşı
çıkan Anti-Bullionistler, fiyatlardaki artışın nedenleri arasında parasal olmayan faktörlerin de
bulunduğu savını öne sürdüler. Bu yaklaşım, maliyet enflasyonunun temelini oluşturmaktadır.
Çağdaş maliyet enflasyonu tanımına yakın bir tanımı
Banking School’un temsilcilerinden Thomas Tooke yapmıştır. Tooke, ücret artışlarının
talebin yanında arzı da etkilediğini ve eğer ücret artışı, emek verimliliğinde bir
artışla ya da arzdaki bir artışla karşılanamıyorsa toplam talebi artırmak yoluyla
fiyatlar düzeyini yükselteceğini belirtmiştir.
II. Dünya Savaşı öncesi dönemde, J. Lawrence Laughlin, enflasyonun nedenleri
arasında ücretlerin artması, yüksek materyel maliyetleri, yüksek gümrük vergileri ve monopollerin de sayılması
gerektiğini belirtmiştir. Laughlin’e göre üç çeşit maliyet enflasyonu bulunmaktadır: a) Ücret enflasyonu
b) Güdümlü fiyatlama c) Mal darlığı.
Öte yandan, Keynes de enflasyonu 1930’lu yıllarda, kâr enflasyonu (bugünkü
talep enflasyonu) ve gelir enflasyonu (ücretlerdeki artışlar) olarak ikiye ayırmıştır. Gelir
enflasyonu için fiyat denklemine (P=W-q) çok benzemektedir.
Çağdaş maliyet enflasyonu gerçek anlamda 20.yüzyılın ikinci yarısından
sonra geliştirilmiş bir kavramdır. Genel olarak talep enflasyonu içinde açıklanamayan fiyat artışları
mal enflasyonu kavramı içinde tanımlanmıştır.
C. Maliyet Enflasyonunun Nedenleri
Maliyet enflasyonunun nedenlerinden başlıcaları
aşağıdaki gibi sıralanabilir:
1. Ücretlerdeki artış
2. Hammadde fiyatlarındaki artış
3. Enerji girdi fiyatlarındaki artış
4. Kamu mallarının fiyatındaki
artış
5. KDV, gümrük vergileri, vb. hükümetlerin koydukları
vergi oranlarındaki artış
6. Tekelci işletmelerin yaptıkları
fiyat artışlarıyla neden oldukları maliyet enflasyonu
1. Ücretlerdeki artış
Tezer Öçal’a göre maliyet enflasyonunun nedeni, kişilerin
gelir hadlerinin belirlenmesiyle ilgili davranışlarda bulunmasıdır.
Gardner Ackley’e göre ise maliyet enflasyonu ücret hadleri
üzerindeki işçi sendikalarının baskısından doğmaktadır. Özellikle sendikaların güçlü ve emeğin kıt olduğu ülkelerde ücret artışlarından
kaynaklanan maliyet enflasyonu daha çok görülmektedir. Piyasada tam rekabet koşulları olmadığından
ücret artışları, verimlilik de yükselmediği için, direkt olarak fiyatları yükseltmektedir.
Aslında ücret nedeniyle oluşan maliyet enflasyonunu
önlemenin tek yolu işletmelerin, verimliliğin artmadığı gözönünde bulundurulduğunda, daha az
kâr marjıyla çalışmaya razı olmalarıdır. Ancak, işletmelerin kuruluş amacı kâr
etmek olduğu için işletmeler, maliyetlerinde ücret artışından doğan bu yükü fiyatlarına
yansıtmayı tercih etmekte ve sonuç olarak maliyet enflasyonu ortaya çıkmaktadır.
Mevcut istihdam ortamının korunmaya çalışılması
da dolaylı olarak maliyet enflasyonuna neden olmaktadır. Şöyle ki, ücret düzeyi ortalama verimliliği aşarsa
ve mevcut istihdam düzeyi de korunmak istenirse doğal olarak fiyatlar düzeyi artacaktır. Ancak, topam talebi önleyen,
fiyatlar düzeyini sabit tutan bir para ve maliye politikası izlenirse bunun sonucu olarak da işsizlik artacaktır.
2. Hammadde fiyatlarındaki artış
Batılı iktisatçıların maliyet enflasyonunun
nedenleri arasında ihmal ettikleri bu olguyu, özellikle gelişmekte olan ülkelerin maliyet enflasyonunu açıklamakta
yararlı olacağına inandığımız için ekliyoruz.
Gelişmekte olan ülkelerin imalat sanayiinde kullanılan
birçok hammadde ithalat yoluyla sağlanmaktadır. Ekonomileri dışa bağımlı olan bu ülkelerde
uygulanan iktisat politikaları da genellikle başarılı olamamaktadır. Yıllar itibariyle ekonomide
aşırı dalgalanmalar görülmekte ve Türkiye örneğinde olduğu gibi ekonomide birkaç yıllık
büyümelerin ardından çok büyük oranlı daralmalar meydana gelebilmektedir. Özellikle uygulanan döviz kuru politikalarında
yapılan hatalar ulusal paranın ABD doları başta olmak üzere diğer yabancı paralar karşısında
aşırı devalüe olmasına yol açmaktadır. Sonuç olarak da imalatta, ithalat yoluyla sağlanan hammaddenin
fiyatı artmakta, üretici de mecburen bunu ürünlerinin fiyatına yansıtmaktadır.
3. Enerji girdi fiyatlarındaki artış
Petrol,
doğalgaz, elektrik gibi enerji kaynaklarının kıt olduğu ülkelerde bu kaynaklar dışarıdan
sağlanmaktadır. 1972-1973 yılları arasında görülen petrol krizinde olduğu gibi diğer ülkelerden
sağlanan bu tür enerji kaynaklarının fiyatlarında meydana gelen aşırı artışlar
sanayi ve hatta tarım ürünlerinin maliyetini doğrudan etkilemekte ve yükselen maliyetler nedeniyle artan ürün fiyatları
maliyet enflasyonuna yol açmaktadır.
4. Kamu mallarının fiyatlarındaki
artış
Yine gelişmekted olan ülkelerde daha sık görülen bu durumun nedeni, bu ülkelerde
serbest pazar ekonomisinin henüz tam anlamıyla gelişmemiş olması ve devletin reel ekonomide çok büyük
bir paya sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Bütçe açığını kapatmak ya da A. Savaş Akat’ın
da belirttiği gibi dolaylı vergileriniartırmak isteyen devlet, Kamu İktisadi Teşekkülü (KİT) ürünlerine yaptığı
zamlarla hem fiyat endekslerini yükseltmekte, hem de, demir-çelik gibi önemli hammaddelere yapılan zamlarda olduğu
gibi, girdi maliyetlerini artırmaktadır.
5. Hükümetlerin koydukları yeni vergiler ya da
mevcut vergi oranlarının artırılması
Kuşkusuz hükümetlerin
koydukları yeni vergiler ya da mevcut vergi oranlarını artırmaları doğrudan ürünlerin satış
fiyatını etkilemekte ve tüketiciye yansımaktadır. Örneğin Türkiye’de ek vergi adı altında
GSM telefonlarıyla yapılan görüşmelere getirilen vergi, telefon görüşmelerinin fiyatını artırmıştır.
Öte yandan “sekiz yıllık eğitime katkı payı” adı altında alınan vergi
de maliyet enflasyonuna neden olmaktadır.
6. Tekelci işletmelerin yaptıkları fiyat artışlarıyla
neden oldukları maliyet enflasyonu
Tam rekabetin yaşanmadığı
monopol ve oligopol ekonomilerde ürünlerin fiyatlarını tekelci işletmeler belirlemektedir. Sektörde hâkim durumda
bulunan firmalar bir araya gelerek ürünlerin fiyatlarını kendi aralarında belirlemektedirler. Serbest piyasa
ekonomisini başarıyla uygulayan ülkelerde bu tür maliyet enflasyonunun ortadan kalkmaya başladığı
görülmektedir.
D. Maliyet Enflasyonuyla Talep Enflasyonu Arasındaki Temel Farklar
Gerçekte enflasyonu belirleyici olan sürekliliğine neden olan
taleptir. Çünkü, maliyet enflasyonu görülen bir ekonomide yeterli talep olmazsa fiyatlar düzeyi daha fazla artamaz. Bu nedenle,
maliyet enflasyonunun en sonunda talep enflasyonuna dönüşeceğini söylemek yanlış olmaz. Temelde her iki
tür enflasyonda da talep önemli bir rol oynamaktadır. Bununla birlikte, maliyet enflasyonuyla talep enflasyonu arasındaki
başlıca farklar şöyle sıralanabilir:
1. Talep enflasyonunu tüketicinin talebindeki artış belirlerken, maliyet enflasyonunda ürünün
girdi maliyetindeki artış belirlemektedir.
2. Talep enflasyonunda dolaşımdaki para miktarında artma olurken, maliyet enflasyonunda
bu artış görülmez; ancak fiyatlar ve ücretler artar. Bir sonraki aşamada, doğal olarak tedavüldeki para
yetersiz kaldığından para arzı artar. Türkiye’de yaşanan durum buna benzemektedir. Maliyet
enflasyonunun süreklilik kazanmasıyla dolaşımdaki para miktarı yetersiz kalmış ve Kasım
ayında 20 Milyon TL’lik banknotlar piyasaya arz edilmiştir.
3. Talep enflasyonunda talebin artmasından dolayı üretim ve dolayısıyla istihdam artmaktadır.
Maliyet enflasyonunda ise tam tersine ücretler yükseldiğinden ve verimlilik de aynı oranda artmadığından
işletmeler işçi çıkarma yoluna giderler ve böylece istihdam azalır.
IV. TÜRKİYE’DE MALİYET ENFLASYONUNUN NEDENLERİ
Bu bölümde Türkiye’nin kendine özgü şartları gözönünde
bulundurularak, Türkiye’de yaşanmakta oan maliyet enflasyonunun genel nedenlerinin Türkiye için ne kadar geçerli
olduğu konusu irdelenecektir.
1. Ücretlerdeki artış
Türkiye’de henüz Batı ülkelerindeki kadar etkin bir sendikal
sistem bulunmamaktadır. Çalışanların çoğu bırakın sendikalı olmayı, sigortalı
bile değildir. Bu nedenle, Türkiye’de yaşanan maliyet enflasyonunda ücretlerdeki artışın çok
önemli bir etkisi olmadığı görüşündeyiz. Zaten, işçi ve memur ücretlerindeki enflasyon oranının
altındaki artışlar da bu savımızı doğrular niteliktedir.
2. Hammadde fiyatlarındaki artış
Türk Lirasının başta ABD doları olmak üzere
diğer para birimleri karşısında aşırı devalüe olması sonucunda ithal hammadde fiyatları
çok yükselmiş ve ürün maliyetleri artmıştır. Hammadde fiyatlarındaki bu artış nedeniyle,
Türk Lirası’nın değer kaybetmesiyle ihracatçının diğer ülke ihracatçılarına
göre dış pazarlarda kazandığı görece üstünlüğe rağmen ihracattaki artış firmaların
kârlılığına aynı oranda yansımamaktadır. Böylece, Türk Lirası’nın aşırı
devalüe olması sonucunda hammadde fiyatlarında meydana gelen artışın
Türkiye’deki maliyet enflasyonunun başta gelen nedenleri arasında sayabiliriz.
3. Enerji girdi fiyatlarındaki artış
Türkiye açısından hammadde fiyatlarını etkileyen
enerji girdilerinin başında petrol gelmektedir. 2001 yılının başından itibaren tüm dünyada
petrol fiyatları son yılların en düşük seviyelerine gerilemiştir (Kasım 2001 itibariyle petrolün
varili USD 16’ya kadar düşmüştür). Ancak, ne yazık ki Türk Lirası’nın ABD doları
karşısındaki aşırı değer kaybından ötürü, petrol fiyatlarındaki bu düşüş
Türkiye’ye yansımamış; aksine akaryakıt fiyatları hızla artmıştır. Sonuç
olarak, dolaylı yoldan da olsa (döviz fiyatlarındaki artıştan ötürü), başta petrol olmak üzere Türkiye’deki
enerji girdi fiyatlarındaki artış, yaşamakta olduğumuz maliyet enflasyonunun nedenlerinden biri olmuştur.
4. Kamu mallarının fiyatlarındaki
artış
Hükümetin KİT ürünlerine yaptığı sürekli zamlar
da hiç kuşku yok ki maliyet enflasyonunun önemli nedenleri arasındadır. Özellikle demir-çelik gibi hammadde
sağlayan birçok sektörde tekel konumunda olan KİT’ler yaptıkları fiyat artışlarıyla
maliyet enflasyonuna zemin hazırlamışlardır.
5. Hükümetlerin koydukları yeni vergiler ya da
mevcut vergi oranlarının artırılması
Vergi gelirlerini yeterince artıramayan ve kayıt dışı
ekonomiyi de vergilendiremeyen hükümet, çareyi yeni vergiler koymakta ya da mevcut vegi oranlarını artırmakta
bulmaktadır. Bu da direkt olarak ürün/hizmet maliyetlerini artırmakta ve sonuç olarak ürün/hizmet fiyatları
yükselmektedir. Böylece, konulan yeni vergilerin ya da vergi oranlarının artırılmasının da Türkiye’deki
maliyet enflasyonunun nedenleri arasında olduğunu görmekteyiz.
6. Tekelci işletmelerin yaptıkları fiyat artışlarıyla
neden oldukları maliyet enflasyonu
Uzun yıllar boyunca Türkiye’nin oligopol ekonomik yapısından
kaynaklanan bu tür maliyet enflasyonu, artık ekonomide rekabet ortamının gelişmesiyle birlikte eskisi
kadar etkili değildir. Ancak, son zamanlarda özellikle ayçiçek ve zeytinyağında meydana gelen aşırı
fiyat artışlarının kaynağında bu tür oligopol bir etkinin olup olmadığı tartışma
konusudur.
7. Psikolojik enflasyon etkeni
Yukarıda sayılan
bütün bu etkenlerin yanında, Türkiye’deki maliyet enflasyonunun etkenleri arasında psikolojik enflasyonu da
eklemek gerekmektedir. Burada, psikolojik enflasyonu, toplumun uzun yıllar boyunca yüksek enflasyonist ortamda yaşamasından
dolayı kafasında oluşan enflasyon oranı olarak açıklayabiliriz. Yani, enflasyon oranı daha yılın
başında toplum tarafından belirlenmekte ve enflasyonun düşmesine inanılmadığından
bütün planlar (kira kontratları, sözleşmeler, vadeli alım ve satışlar, vb.) buna göre yapılmaktadır.
Hükümetlerin enflasyonu düşürmekte uyguladıkları politikalar da başarısız olunca, toplumun hükümete
olan güveni sarsılmakta ve bu güven bunalımı psikolojik enflasyon oranını pekiştirmektedir.
V. SONUÇ
Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
daha çok önem kazanan ve iktisatçılar tarafından araştırılan maliyet enflasyonunun en önemli nedenleri
arasında ücretlerin ortalama verimliliğe göre aşırı artması, hammadde, enerji girdi ve KİT ürünlerinin fiyatlarında artış, konulan vergiler ve vergi oranlarındaki
artış ve oligopollerin yaptıkları fiyat artışları olarak sıralanabilir. Ancak, Türkiye
şartlarında sendikaların çok güçlü olmaması nedeniyle ücret artışlarının maliyet enflasyonu
içindeki payının az olduğu görünmekte, öte yandan asıl nedenin uyguladığı başarısız
iktisat politikaları sonucunda Türk Lirası’nın aşırı devalüe olmasına, bunun sonucunda
da hammadde, enerji girdi ve KİT ürünlerinin fiyat artışına neden olan; koyduğu vergilerle ve vergi
oranlarını yükseltmesiyle enflasyonu körükleyen hükümet, maliyet enflasyonunun belki de en önemli nedeni olarak
görülebilir.
(KASIM
2001)
KAYNAKÇA
AKAT, A. Savaş, “Enflasyon Aritmetiği”, Sabah, 12/09/1999
ALY, Hassan Y., “Inflation”, Master Thesis, 2000, Ohio State University
Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, Cilt 7, Interpress Basın, 1986
Inflation Theories, www.bized.ac.uk/economy,/policy/outcomes/inflation, 2001
KARLUK, Prof. Dr. S. Rıdvan, AB ve Türkiye, İMKB Yayınları, 1996
ORHAN, Prof. Dr. Osman Z., Başlıca Enflasyon Teorileri ve İstikrar Politikaları, Filiz
Kitabevi, 1995
ÖÇAL, Tezer, Para Banka Teori ve Politika, Gazi Kitabevi, Mart 1997
PARASIZ, Prof. Dr. İlker, Para Banka ve Finansal Piyasalar, Ezgi Kitabevi, Ekim 1997
SAMUELSON, P.A. and NORDHAUS, W.D., Economics, McGraw-Hill Int. Editions, 1992
URAS, Güngör, “Enflasyon Üzecek”, Milliyet, 04/10/2001
YILDIRIM, Abdurrahman, “KDV, Bayram, Yılbaşı Umudu”, Sabah, 06/11/2001
(http://www.ceterisparibus.net/arsiv/m_kaykusuz2.doc)